EFSANE FUTBOLCULAR

''Onlar kahramanlarımız oldular. Birçok futbolcuya ilhâm kaynağı oldular. Bazı jenerasyonlar sokaklarda top oynarken onları taklit ederek ve ismini haykırarak onları yücelttiler. Onlar kariyerleriyle, yaptıklarıyla, duruşlarıyla, aldıkları şampiyonluklar, kupalar ve ödüllerle kendilerini defalarca kez kanıtladılar. Futbolun efsaneleri arasında yer aldılar. Haklarındaki tartışma hangisinin en iyi olduğuna dair oldu her zaman...''


1-PELE    

''FUTBOLUN TANRISI'' 
Doğum Tarihi: 23 Ekim 1940 / Gremio, Brezilya)
(Forvet arkası, Forvet, Oyun Kurucu)

Birçok otoriteye göre dünyanın gelmiş geçmiş ön büyük oyuncusu sayılan Pele, tam adıyla Edison Arantes de Nascimento" çocukluğundan beri futbolla iç içe olmuş ve futbol oynamaya başladığı senelerde çok başarılı olmuştu. Durdurulması zor bir oyuncu olan Pele, şu anda da aktif olarak futbol kampanyalarında yer almakta ve gençleri spora yöneltmeye çalışmakta. Efsane adam kendisinin başkanlığın ettiği heyetin FIFA'nın yüzüncü yılı dolayısıyla seçtiği "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesine de girmiştir.

Üç kere Dünya Kupası kazanan, kariyerinde 1281 gol kaydeden, 6 kez bir maçta 5 gol, 30 defa bir maçta 4 gol ve 92 maçta bir maçta 3 gol atma başarısı gösteren yaşayan efsane ilerleyen yaşına ve üzerine yetişen yüzlerce iyi futbolcuya karşın futbol ülkesi Brezilya'nın ve Dünya'nın en büyük futbol sembolü durumunda.
Futbola Başlangıç
Doğum sertifikasında ismi Edison Arantes do Nascimento da olsa, ailesi onu Edson olarak çağırmayı tercih etti. "İ" harfi nüfus memurunun hatası sonucu yazılmıştı. O zamanlar ailesi ona "Dico" lâkabını takmıştı. Pekçok Brezilyalı aile gibi Pele'nin de ailesi fakir bir aileydi. Gremio köyünde yaşıyorlardı. Babası Dondinho Fluminense de forma giyse de fakirliği yenemiyorlardı. Pele 11 yaşına kadar ayakkabı boyacılığı yapmak zorunda kalmıştı. Bu sırada okuluna da devam ediyor ve okul takımında forma giyiyordu. Burada oynadığı iyi futbol yüzünden ona Peil lâkabı takılmıştı. Peil İrlandaca'da futbol demekti.

1954'te Pele'nin dahil olduğu Ameriquinha takımından birkaç oyuncu 1934 Dünya Kupası'nda Brezilya Milli takım forması giymiş olan Waldemar de Brito'nun yönettiği Baquinho takımının antremanına çağrılır. Brito bu 15 yaşındaki çocuğu öyle beğenir ki, Sao Paulo kentinin büyük takımlarından biri olan Santos'a götürür ve oradaki yöneticilere "İyi bakın, bu çocuk dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olacak" der. Brito'nun futbol zekasına güvenen Santos, Pele'yi kadrosuna katar ve Pele'nin A takımdaki kariyeri daha 15 yaşında başlar.

"Doğuştan futbolcu diye bir kavramın olduğuna inanmıyorum. İnsan belki çok üstün yetenek ve teknikle doğmuş olabilir, ama tamamen anadan doğma futbolcu olduğuna inanmıyorum. Herşey çalışarak olur."

Santos'ta İlk Yılları ve 1958 Dünya Kupası
7 Eylül 1956'da Santos ile ilk maçına çıkan Pele, Corinthians'a bir gol atmayı da becerir ve takım sahadan 7-1 galibiyetle ayrılır. Bu sezonu gelecek vaat eden genç bir yıldız olarak görülür ve kulübede geçirir. 5-6 maçta forma giyer.

Bir sonraki sezon olan 1957'de ise takımda düzenli olarak forma giymeye başlar. 15 maçta 17 gol atarak daha 16 yaşındayken Brezilya Paulista Eyaleti gol krallığını tadar, fakat Santos ikinci olur. Bu başarısı ile hemen dikkat çeker ve profesyonel kariyerinin başlamasından sadece 10 ay sonra Brezilya Milli Takım kadrosuna çağırılır. Malesef Pele'nin 7 Temmuz 1957'deki ilk milli maçında Brezilya, Arjantin'e 2-1 kaybeder. Ama Pele ilk golünü bu maçta atarak iyi bir başlangıç yapar.

1958 yılında Vava, Garrincha, Mazola, Didi, Mario Zagallo ve Nilton Santos gibi yıldızların yer aldığı Dünya Kupası kadrosunda yer alan Pele turnuvanın en genç oyuncusu ünvanıyla daha 17 yaşındayken SSCB'nin karşısına çıkar. Çeyrek finalde Galler karşısında da ilk golünü atar. Yarı finalde ise şov yapar; takımı rakip Fransa önünde 2-1 galipken, üç gol birden atan Pele skoru 5-1'e getirir ve Dünya Kupalarında hat-trick yapan en genç oyuncu ünvanını elde eder.

Final maçında ise Brezilya'nın rakibi İsveç'tir. Yine ilk 11'de başlayan Pele, bu maçta iki gol kaydeder ve takımının maçı 5-2 kazanmasında pay sahibi olur. Hatta attığı ilk gol turnuva tarihinin en güzel gollerinden biri olarak kabul edilir. Havadan gelen topu indirdikten sonra, tek bir sekişine izin verip, rakibin üstünden aşırtır ve daha sonra yerden kaleye vurur. Turnuva boyunca dört maçta 6 gol atan Pele gol krallığınında Just Fontaine'in ardından ikinci olur ama takımına Dünya Kupası'nı getirerek, "Tanrı" anlamına gelen Pele lâkabını hak eder. Avrupa'dan da talipleri olur, ama hem kendisi hem de Santos Avrupa'yı tercih etmez.

"Pele benim gerçek adım değil. Yakınlarım bana Edson der. Dahası bu lâkabı bana ortaokuldaki bir arkadaşım kızdırmak için takmıştı ve onu dövmüştüm. Portekizce'de bebeklerin çıkardığı ses nidası gibi bir şey."


Santos'un Yükselişi ve 1962 Dünya Kupası
1958 yılında bir kahraman olarak Santos'a dönen Pele, 38 maçta tam 58 gol kaydederek Santos'u Paulista Eyalet Şampiyonluğu'na taşır. Ayırca gol kralı olur. Rio-Sao Paulo Ligi'nde de 8 maçta 8 gol atar.

1959'da ise takımı şampiyonluğu Palmeiras'a kaptırıp ikinci olur ama Pele 32 maçta attığı 45 gol ile yine Paulista Ligi Gol Kralı olur. Aynı sene Rio Eyalet Ligi'nde ise şampiyonluğu elde ederler ve 7 maçta 6 gol atar.

1960, 1961 ve 1962 senelerinde ise Santos mücadele ettiği Sao Paulo Paulista Eyalet Ligi'nde üç kez üst üste şampiyon olur. Pele 1960'da 30 maçta 33, 1961'de 26 maçta 47, 1962'de 27 maçta 37 gol atarak gol kralı olur. Bu üç sezonu da Gol Kralı olarak tamamlayan Pele üst üste beş kez Gol Kralı olmuş olur. 1962 yılında daha 22 yaşındayken 500'üncü golüne imza atar.

1962 senesinde gelen Libertadores Kupası ve Kıtalararası Kupa'da Santos'un o yıllar Dünya'nın en büyüğü olduğunu ilan eder.

1962 Liberadores Finali'nde Uruguay'ın Penarol takımı ile karşılaşan Santos zorlanır. İlk maçı 2-1 kazanmasına rağmen, ikinci maçı 3-2 kaybeder, şampiyonu belirleyecek play-off maçında ise Pele sahneye çıkar ve iki gol atar. Maçı Santos 3-1 kazanarak Kupa'nın sahibi olur.

Aynı sene oynanan Kıtalararası Kupa finalinde ise Milan ve Santos karşılaşır. İki takımda birbirini birer defa 4-1 yener. Play-off maçında ise Santos 1-0 kazanır ve kupaya ulaşır.

1962 senesinin sonunda ise Pele'nin yolu yine Dünya Kupası'na düşer. İlk maçta Meksika karşısına çıkan Brezilya'nın en büyük kozudur. İlk golün asistini yapar ve skor 1-0'a gelir. Daha sonra dört defans oyuncusunu geçerek bir gol atar ve skoru 2-0'a getirir. Çekoslovakya maçında uzaktan şu atmaya çalışırken bacağında kasılmaya bağlı adele rahatsızlığı ortaya çıkınca turnuva boyunca bir daha oynayamaz. Tüm maçlara aynı kadro ile çıkan Brezilya'da Pele yerine Amarildo oynar ve iyi bir performans verir yine de. Takımın yıldızı ise Pele'nin yokluğunda Garrincha'dır. (Ona da daha sonra ayrıca değineceğiz. İlginç bir hayat hikayesi var.) Çeyrek finalde İngiltere, yarı finalde Şili'yi eleyen Brezilya finalde gruptan rakibi olan Çekoslovakya ile karşılaşır ve rakibini Amarildo, Zito ve Vava'nın golleriyle 3-1 yenerek ikinci Dünya Kupası'nı kazanır. Pele de oynayamamış olsa da bu sevinci arkadaşlarıyla paylaşır.

Bu turnuvadan sonra Pele'ye Manchester United, Juventus ve Real Madrid gibi takımlardan teklifler gelir ama zamanın Brezilya hükümeti Pele'yi "resmi milli hazine" ilan eder. Bu koşullarda Pele'nin yurt dışına çıkması yasaklanır!

"Penaltıya yatmak gol atmanın en korkakça yolu."



Santos-Palmeiras Çekişmesi ve En Başarısız Dünya Kupası

1963 yılında Pele yine iyi oyununu sürdürür. Sakatlıktan çabuk kurtulan yıldız, takımı adına 19 maçta 22 gol atarak yine Paulista Ligi Gol Kralı olmayı sürdürür. Lâkin o sezon yine şampiyonluğu Palmeiras'a kaptırıp, ikinci olurlar. Lakin Libertadores Kupası'nda başarılı olmayı sürdürürler. Santos finale kadar ulaşır. Finalde rakip Boca Juniors 5-3 yenilir ve Santos ünvanını korur. Bu başarısından dolayı oynamaya hak kazandığı Kıtalararası Kupa'da ise Benfica 3-2 ve 5-2'lik skorlarla geçilir. Pele 5-2'lik maçta üç gol kaydeder. Santos yine iki kupayı birden evine götürür ve hâlâ dünyanın en büyüğüdür.

1964'te ise Pele tekrar kasıp kavurmaya başlar. Santos ile gelen şampiyonluğun üzerine 22 maçta 34 gol atarak tekrar takımını Paulista şampiyonluğuna taşır. Ayrıca aynı sezon Brezilya Kupası yarı final maçında kırmızı kart yiyen kaleci Gilmar'ın kazağını giyerek, üç gol attığı maçta bir de kalecilik yapar ve iki önemli pozisyon çıkarır. Yine aynı sezon içindeki Botafogo maçında (hazırlık maçı) 8 gol birden atar.

1965 yılına geldiğimizde ise Pele'nin 30 maçta 49 gol atarak yine gol kralı olduğunu görüyoruz. Santos da yine şampiyon olarak taraftarlarını sevindirir.

1966'da ise Pele bir sakatlık yaşar ve sadece 13 maçta forma giyer, forma giydiği 13 maçta da 14 gol atar. O sezon gol krallığını 27 gol atan takım arkadaşı Toninho Guerriero'ya kaptırır. Ayrıca Santos zorlandığı sezonun sonunda şampiyonluğu Palmeiras'a kaptırırken, ancak üçüncü olabilir. 11 sezondur hep ilk iki sırada yer alan Santos bu kez Pele'siz üçüncü olmuştu.

İngiltere'nin şampiyonluğu kazandığı 1966 Dünya Kupası ise tam bir hayal kırıklığı olur Brezilya'lılar için. İki kez üst üste kupayı alan takımları Portekiz ve Macaristan'ın gerisinde kalıp grupta üçüncü olur ve elenir. Pele turnuvada sadece bir gol atar ve kariyerinin en başarısız Dünya Kupası'nı geçirir.



"Totti bence günümüzün en iyi futbolcusu. Sadece geçmişte bazı şanssızlıklar yaşamış." 2002 Yılındaki Bir Söyleşiden...


Santos'la Başarıların Devamı ve Gelmiş Geçmiş En İyi Takım
1967'de sadece 18 maça çıkan Pele 17 gol atar ve Gol Krallığı'nı 21 gol atan Corinthians'lı Flavio'ya kaptırır. Buna karşın Santos ile sezonu şampiyon olarak bitirir.

Aynı sezon futbol tarihinin en anlamlı ve önemli anlarından birisi yaşanır. Santos takımıyla Afrika’da yaptığı dostluk maçları sırasında Pele Nijerya’dan da davet almıştır; ancak, o aralar Nijerya’da iç savaş vardır; buna rağmen Pele ve Santos teklifi kabul ederler. Pele'nin ülkeye geleceğini öğrenen Nijeryalılar onu seyredebilmek için Biafra’da 48 saatlik bir ateşkes imzalarlar. Bu da futbolun ve Pele'nin gücünün en önemli örneklerinden biridir.
1968'de ise Santos Ligdeki 11. şampiyonluğunu elde ederken, Pele 21 maçta 17 gol atar. Gol Kralı ise Ferroviarria forması giyen Teia olur.

1969'da Santos, Paulista Ligi'ndeki 12'inci kez, üst üste üçüncü kez şampiyon olur. Geçen iki sezon boyunca kendinden beklenmeyecek vasat sezonlar geçiren Pele, bu sezon yine kendini bulur ve 25 maçta 26 gol atarak şampiyonluğu elde eder. Bu sezonun 19 Kasım 1969'da Pele 1000. golünü de attı.

Yine 1969 Kolombiya ile oynanan bir maçta Pele kırmızı kart görünce, taraftar çıldırır ve maçın hakemi polislerin teşviki ile olay çıkmasından korkulduğu için Pele'yi oyuna geri alır!

1970'te ise yine Dünya Kupası gelir çatar. Bir önceki turnuvada gruptan çıkamayan Brezilya bu sefer daha ciddi hazırlanmış ve iyi bir kadro kurmuştur. Gruplara hızlı bir giriş yapan Brezilya, ilk maçta Çekoslovakya'yı 4-1 yener. İngiltere'yi 1-0, Romanya'yı 3-2 ile geçer ve çeyrek finalde Peru ile eşleşir. Pele ile Perulu Cubillas'ın karşılıklı döktürdükleri bu mücadeleyi Brezilya 4-2 kazanır ve yarı finalde Uruguay ile eşleşir. Uruguay da 3-1 ile geçilince, Brezilya finale kalır ve rakip İtalya ile karşılaşır. Pele dakika 18'de perdeyi açar. Gerson, Jairzinho ve Carlos Alberto'nun golleri de ardından gelince Brezilya maçı 4-1 kazanarak üçüncü kez Dünya Kupası'na ulaşır. Bu turnuvada oynadığı iyi futbol ile adından yıllarca söz ettirecek olan Brezilya birçok ankette "Gelmiş Geçmiş En İyi Takım" seçilir. Pele turnuva boyunca dört önemli gol atar ve takımın lideri olarak Brezilya'yı sırtlar.

"Onu kendim gibi etten ve kemikten zannetmiştim; yanılmışım."
1970 Final Maçının Ardından, İtalyan Defans Oyuncusu Tarciso Burgnich




Santos'un Çöküşü ve Cosmos Transferi
1970 yılına geldiğimizde Pele artık 30 yaşına gelmişti. Performansı yavaş yavaş düşüyordu, buna bağlı olarak Santos'un da performansı düşmeye başlamıştı. 1970 yılında Paulista şampiyonu Sao Paulo oldu. Santos ise ancak dördüncü olabildi. Pele de sakatlığı yüzünden sezonun büyük kısmında forma giymedi ve sadece 15 maç oynayıp 7 gol kaydetti.

1971'de Sao Paulo tekrar şampiyon oldu. Santos yine ilk üçe giremedi. Pele 19 maçta 8 gol attı.
1972'de ise şampiyon Palmeiras oldu. Pele 20 maçta 9 gol attı, artık eskisi kadar gol atamıyordu.
1973'te ise 19 maçta 11 gol atan Pele, takımı Santos'a şampiyonluğu getiriyordu. 11 gol atmasına rağmen Gol Kralı da olmuştu.
1974'te sadece 10 maça çıkıp 1 gol attı ve aynı sezon Amerika Birleşik Devletleri'nin New York Cosmos takımına transfer oldu.

Cosmos da üç sezon geçiren Pele, son sezonunda takımına şampiyonluğu getirdi. Toplam 107 maça çıktı ve 64 gol kaydetti. 1977 yılında ise aktif futbol yaşantısına son verdi.

Kendisini onurlandırmak için Cosmos ile Santos arasında bir maç düzenlendi. Giants Stadyumundaki maçta Pele ilk yarı Cosmos adına, ikinci yarı ise Santos adına oynadı. Cosmos maçı 2-1 kazandı. Maç sonunda Pele bir elinde Amerikan bayrağı, bir elinde Brezilya bayrağı ile poz verdi.

"Topu kontrole aldığınızda, skoru da kontrol altına alırsınız."


Futbolun Dışında
Futbolu bıraktıktan sonra elbette popülaritesini kaybetmeyen Pele, ülkesinin ve FIFA'nın iyi niyet elçisi olarak pek çok görevde yer aldı. Futbol okullarının açılışına katıldı ve birçok tanıtım filminde oynadı.

1966 yılında eşi Rosemary ile evlendi ve bu evlilikten iki kızı, bir oğlu oldu. Daha sonra ilişki yürümedi ve Pele 1978'de eşinden boşandı. 1994 yılında ikinci kez evlenen Pele'nin bu evlilikten de ikiz çocukları oldu.

1981 yılında Sylvester Stallone ve Michael Caine'in başrol oynadığı "Zafere Kaçış" filminde önemli bir rol oynadı. 2004 yılında ise "Pele Eterno" adlı belgesele konu oldu.

1994-1998 yılları arasında Brezilya Spor Bakanlığı görevini de üstlenmiştir.

"5. golden sonra onu alkışlamak istedim." / Sigge Parning,
İsveçli Defans Oyuncusu,
1958 Dünya Kupası Final Maçı



Kişisel Görüşüm

Pele'nin onlarca maçını gerek özetlerden gerekse 90 dakika olarak izleme şansını bulduk. Pele yetenekli, zeki, son derece şaşırtıcı bir oyuncu. Fakat sertliğe fazla gelemiyor, defansif yönden sıfır. Buna karşın ofansta çok çok etkili. Birçok insana göre Avrupa Ligleri'nde oynamadığı için eleştiriliyor. Bu liglerden birinde oynasa, bugünkü istatistiklerine ulaşamayacağı söyleniyor. Bunun doğru olduğunu ben de kabul ediyorum. Ama yine de bu Pele'nin büyüklüğünden bir şey götürmüyor. Bana göre gelmiş geçmiş en iyi oyuncu değil, ama ilk üç arasında kesinlikle...

İstatistikler (Oyuncu Olarak)
Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.

Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1956
Santos
o
0

1957
Santos
15
17

1958
Santos
38
58

1959
Santos
32
45

1960
Santos
30
33

1961
Santos
26
47

1962
Santos
26
37

1963
Santos
19
22

1964
Santos
21
34

1965
Santos
30
49

1966
Santos
14
13

1967
Santos
18
17

1968
Santos
21
17

1969
Santos
25
26

1970
Santos
15
7

1971
Santos
19
8

1972
Santos
20
9

1973
Santos
19
11

1974
Santos
10
1

1975
New York Cosmos
9
5

1976
New York Cosmos
24
15

1977
New York Cosmos
31
17

Liglere Göre İstatistik (Sadece Lig)
  • Brezilya: 412 maç, 470 gol
  • ABD: 64 maç, 37 gol

Milli Takım İstatistiği
  • 92 maç, 77 gol
Tüm Maçlar Dahil İstatistik
  • 1363 maçta, 1281 gol
  • 1120 maçta, 1087 gol (Brezilya Ligi)
  • 107 maçta, 64 gol (ABD Ligi)
Şampiyonluklar / Kupalar
  • Brezilya Milli Takımı ile 3 kez Dünya Kupası (1958, 1962, 1970)
  • Brezilya Milli Takımı ile 2 kez Roca Kupası (1957, 1963)
  • Santos ile 10 kez Paulista Ligi şampiyonluğu (1958, 1960, 1961, 1962, 1964, 1965, 1967, 1968, 1969, 1973)
  • Santos ile 3 kez Rio Ligi Şampiyonluğu (1959, 1963, 1964)
  • Santos ile 2 kez Libertadores Şampiyonluğu (1962, 1963)
  • Santos ile 2 kez Kıtalararası Kupa (1962, 1963)
  • Santos ile 5 kez Brezilya Kupası (1961, 1962, 1963, 1964, 1965)
  • Santos iel 1 kez Brezilya Birleşik Ligi Şampiyonluğu (1968)
  • New York Cosmos ile 1 ABD Şampiyonluğu (1977)

Bireysel Başarılar
  • Santos ile 11 kez Paulista Ligi Gol Krallığı (1957, 1958, 1959, 1960, 1961, 1962, 1963, 1964, 1965, 1969, 1973)
  • Brezilya ile 1970 Dünya Kupası Altın Top Ödülü (1970-Turnuvanın en iyi oyuncusu)
  • L'Equippe Gazetesi Yüzyılın sporcusu ödülü (1981)
  • Uluslararası Olimpiyat Komitesi Yüzyılın Sporcusu Ödülü (1999)
  • Reuters Haber Ajansı, Yüzyılın Sporcusu Ödülü (1999)
  • UNİCEF, Yüzyılın Futbolcusu Ödülü (1999)
  • FIFA, Yüzyılın Futbolcusu Ödülü (2000)
  • France Football Dergisi Yüzyılın Oyuncusu Ödülü (1999)
  • IFFHS Dünya'da Yüzyılın Oyuncusu Ödülü (1999)
  • IFFHS Amerika'da Yüzyılın Oyuncusu Ödülü (1999)
  • BBC Yaşam Boyu Başarı Ödülü (2005)
*L'Euippe: Fransa'da yayın yapan köklü spor gazetesi
*IFFHS: Uluslararası futbol tarihi ve İstatistikleri Federasyonu

Yazan ve Hazırlayan: Kaan Kavuşan



Efsane Futbolcular (No:9)
DİEGO ARMANDO MARADONA

"TANRININ ELİ"

(Doğum tarihi: 30 Ekim 1960 / Buenos Aires, Arjantin)
(Oyun Kurucu, Ofansif Ortasaha, Forvet Arkası)

Maradona günümüzde dünyanın Gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olarak görülür. Birçok otoriteye göre de ilk sıradadır. Kazandığı inanılmaz başarıların dışında yaratıığı skandallarla da gündeme gelen Maradona'nın sıradışı kişiliği onu hep ilgi odağı haline getirdi. Durdurulması imkansız olan Maradona, FIFA'nın yüzüncü yılı dolayısıyla Pele'nin başkanlığını yaptığı heyete seçtirdiği "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesine de girmiştir.

Kulüp kariyerinde oynadığı 590 maçta 308 gol atan, Boca Juniors, Napoli, Barcelona ve Arjantin milli takımı formalarıyla kupalar kaldıran Maradona, zaman zaman başı belâlara giren asi bir çocuk oldu hep Arjantinliler için. Ama yine de ülkesi Arjantin'de futbol dendiği zaman akla gelen isim odur...


"O golü elimle attığım bir için an,
bir saniye bile olsun pişmanlık duymadım."

- İngiltere maçında elle attığı gol hakkında



Futbola Başlangıç

Buenos Aires'in Lanus ilçesinde doğan Diego, Villa Fiorito ilçesinde büyümüştü. Ailesi yoksulluklarla boğuşuyordu. Üç kız çocuğun ardından doğan evin erkek evlâdı olarak çok ilgi görüyordu. Daha sonra iki erkek çocuğu daha olan aile (Hugo ve Eduardo) çocuklara bakmakta ve ilgilenmekte zorlanıyordu.

10 yaşına geldiğinde Maradona yörenin yerel kulübü Estralla Loja'da top koştururken, Argentinos Junior altyapısının yetkilileri onu görür ve kulübe transfer ederler. 12 yaşındayken Argentinos'un maçlarında top toplayıcılığa başlar. Devre aralarında da ufak gösteriler yaparak kendinde yetenek olduğunu kanıtlamak istemektedir.





Argentinos Juniors Yılları ve Boca'daki Tek Sezon
Diego 16'ıncı yaş gününü kutladıktan hemen 10 gün sonra Argentinos Juniors ile ilk profesyonel maçına çıktı. Bir sezon önce 19'uncu olan takım o sezon için küme düşmenin kaldırılması sebebiyle küme düşmemişti. Takımın bu başarısızlığı genç oyuncuların denenmesine neden oldu. Argentinos, Maradona'nın bu ilk maçında Tallares'e karşı 1-0 kaybetti ama büyük bir yıldız kazandı. Maradona 1976 sezonunda 11 maçta forma giyip 2 gol atabildi. Genç bir yıldız adayı olarak kadroda durmasında yarar görüldü. 1977'de düzenli olarak forma giymeye başlayan Diego Armando, 49 maça çıktı ve 19 gol atarak iyi bir performans sergiledi. Aynı sene Macaristan karşısında Arjantin milli takımının formasını da giydi.

1978'de ise tavan yapmıştı: 35 maçta 25 gol. Argentinos için önemli bir oyuncuydu artık. Sezonun sonunda 18 yaşındayken Dünya Gençler Şampiyonası'na katılan Arjantin genç takımının kadrosuna çağırıldı. Turnuva boyunca çok iyi maçlar çıkardı ve Arjantin'in SSCB'yi 3-1 yendiği finalde gösterdiği performans ile maçın adamı seçildi. Turnuvadan şampiyonlukla dönen Arjantin'in en önemli adamı oldu ve turnuvanın yıldızı seçildi.

Fakat 1978 Dünya Kupası kadrosuna seçilmedi. 26 kişilik kadrodan dört kişinin çıkarılması gerekiyordu. Teknik Direktör Menotti de genç yaşı nedeniyle Maradona'yı da kadro dışı bırakmıştı.

1979 yılında yine iyi bir performans sergiledi: 27 maçta 26 gol. Aynı sezon Arjantin-İskoçya maçında milli takımdaki ilk golüne imza attı. 1980 yılında ise müthiş bir sezon geçirdi ve oynadığı 45 maçta tam 43 gol kaydetti. Bir orta saha oyuncusu olarak attığı bu goller, ülkenin en büyük takımlarından biri olan Boca Juniors'un dikkatini çekti. Boca, 1981'de Maradona'ya 1 milyon pound ödedi ve transfer etti. Argentinos ile hiç kupa kazanamamış olmasına rağmen takımı ülkenin değerli takımlarından birisi haline getiren Maradona, Boca forması ile de 40 maçta 28 gol atınca Arjantin milli takımının 1982 Dünya Kupası kadrosuna çağırıldı.


"Hayatımdaki en büyük üzüntüm, Arjantin'de yapılan o Dünya Kupası'na (1978) katılamamaktı."

"Demek ki Menotti yanlış olan bir şey yapmamış. Dünya Kupası kazanan bir antrenör yanlış yapmış olamaz."
- Menotti'nin kendisini kadroya almamasıyla ilgili olarak



1982 Dünya Kupası
ve Barcelona Macerası
Arjantin bir önceki Dünya Kupası'nın sahibi olarak ünvanını korumak için gitmişti İspanya'ya. Grup maçlarının ilkinde Belçika'ya 1-0 yenilerek hayal kırıklığı yaratan Arjantin, ikinci maçta Macaristan'ı 4-1 yenmeyi becermiş, Maradona da iki gol atmıştı. Son maçta El Salvador'u da 2-0 yenmeyi başaran Arjantin, grubunda Belçika'nın ardından ikinci olmuş ama bir üst tura yükselmişti. İkinci turda Brezilya ve İtalya ile aynı grupta yer alan Arjantin istediği performansı gösteremedi. Elbette karşısındaki rakiplerin de çok kuvvetli olduğu ortadaydı. Arjantin önce İtalya'ya 2-1, sonra ise Brezilya'ya 3-1 mağlup oldu. Arjantin grupta son sırayı alarak evinin yolunu tuttu. Maradona Arjantin'in oynadığı beş maçta 90 dakika forma giydi ve 2 gol attı. El Salvador maçında ise bir önceki maç olan Macaristan maçında kırmızı kart yediği için oynamadı. Oynadığı beş maçta çok iyi bir futbol sergileyen Maradona böylece Barcelona'nın transfer listesine girdi ve 5 milyon pound karşılığı Boca Juniors'tan ayrılıp Katalan diyarına katıldı. Maradona'nın bu transferi o zamanın en pahalı oyuncusu ünvanını da getirmişti.

1983 yılında Maradona'nın forma giydiği Barcelona takımı şampiyonluğu kazanamadıysa da, İspanya Kral Kupası finalinde Real Madrid'i, İspanya Süper Kupası finalinde de Athletic Bilbao'yu yenerek kupaları müzesine götürdü. Aynı sene Maradona bazı zorluklar yaşadı. Önce sarılığa yakalandı, sonra ise ayağı kırıldı. 20 maçta 11 golle sezonu tamamladı.

Barcelona'da oynadığı süreç boyunca Arjantin'i özlemi sürdü. Ayda 15,000 dolarlık telefon faturası ödüyordu.

Yılmadı ve tüm azimiyle çalışıp iyileşti. 1983-84 sezonunda 16 lig maçında 11 gol attı. Yine de sık sık takım yöneticileri ile tartışıyordu. Özellikle de kendini takıma kazandıran Başkan Joseph Lluis Nunez ile ağız dalaşına giriyordu. Başkan 1978'de Arjantin'i şampiyon yapan Cesar Luis Menotti'yi takımın başına getirince, Maradona kendisini Dünya Kupası'na götürmeyen bu teknik adamdan kaçarcasına uzaklaştırdı. İki devin kapışmasının sonucunda Maradona 1984'te İtalya'nın Napoli takımına 6.9 milyon pound'a transfer oldu.

"Tanrı sayesinde iyi oynuyorum. Bu yüzden her sahadan çıkışımda istavroz çıkarıyorum. Bunu yapmazsam ona ihanet etmiş gibi hissediyorum."



Napoli'ye Transferi ve Diriliş
Napoli İtalya'nın köklü kulüplerinden biri olmasına karşın 1982-83 sezonunda orta sıralarda, 1983-84 sezonunda ise ligi düşme potasında bitirmişti. Bunun üzerine Napoli yönetimi kadroda revizyona gitmeyi uygun gördü. 1984-85 sezonunun başında birçok eski oyuncu gönderildi ve Diego Armando Maradona transfer edildi. Cirro Ferrara, De Napoli, Bagni gibi oyuncular da yeni oluşumun içerisinde yer alacaklardı.

O, Napoli'ye gerdiğinde Napolili taraftarlar ortalığı bir karnaval havasına sokmuşlardı. Sezon boyunca iyi maçlar çıkaran Napoli, yine de ancak 8. sırada yer alabilmişti. Maradona 30 maçta 14 gol atmıştı.

1985-86 sezonunda Maradona'nın büyük çabalarıyla üçüncü sıraya kadar yükselmişti takım ve ligi orada bitirmişti. Maradona 29 maçta 11 gol kaydetmişti. Böylece takım UEFA Kupası'na katılma hakkını kazandı. İşler düzelmeye başlamıştı.


"Tekerlekli sandalyede olsam bile,
gerekirse Napoli için oynarım."







1986 Dünya Kupası

Giderek yükselen performansıyla ilgi çeken Maradona Carlos Bilardo'nun gelişiyle beraber milli takımın en büyük yıldızı olmuştu. Meksika'da yapılacak Dünya Kupası'nda Güney Amerika takımları Arjantin ve Brezilya favori görülüyordu.

Arjantin, grup maçlarında İtalya, Güney Kore ve Bulgaristan ile aynı gruba düşmüştü. İlk maçta Kore 3-1 yenilerek iyi giriş yapıldı. İkinci maçta ise Arjantin, Maradona'nın ayağından gelen golle İtalya'dan beraberliği koparmıştı. Üçüncü maçta Bulgaristan 2-0 ile geçildi ve Arjantin gruptan lider olarak çıktı.

İkinci turda Uruguay'ı zorlansa da 1-0 geçen takım, çeyrek finalde İngiltere ile karşılaştı ve 2-1 galip ayrılmayı başardı. Maçta Maradona yıldızlaşmıştı ve iki gol kaydetmişti. Bu maç bir maçtan da fazlasıydı. Arjantin ile İngiltere arasındaki Falklands krizi sırasında oynanıyordu ve iki ülkenin siyasetçileri de mutlak galibiyet istiyorlardı. Maradona'nın attığı ilk gol yıllarca konuşulan ve kendisinin "Tanrı'nın Eli" adını verdiği goldü. Kafa topuna çıkar gibi yapmış ve eliyle golü atmış, hakem de bunu görmemişti. İkinci golde ise çok geriden, kendi yarı sahasından aldığı topla çalımlarını özenle beş İngiliz oyunca ve kaleci Schilton'a atmış ve takımını zafere taşımıştı.



Yarı finalde Belçika 2-0 ile geçilmişti ve iki golü de yine Maradona kaydetmişti. Finaldeki rakip ise Batı Almanya olmuştu.

Muhteşem bir final seyircileri bekliyordu. Azteca Stadı'ndaki maça Arjantin hızlı girdi ve Luis Brown'un 23. dakikada attığı golle devreyi 1-0 önde kapadı. İkinci yarıya da hızlı girdiler ve Valdano'nun 55.dakikadaki golüyle skor 2-0 oldu. Almanya kendini bir silkeledi ve 74. dakikada Rummenigge, 80.dakikada Rudi Völler skora eşitliği getirdi. Heyecan fırtınası devam ediyordu. Arjantin başladığı yere dönmenin hırsıyla tekrar atağa kalktı ve 83. dakikada Burruchaga'nın ayağından bir gol daha buldu ve maçı 3-2'ye getirdi. Tam 114.600 biletli seyircinin izlediği bu maçın sonucu da bu oldu ve Maradona önderliğindeki Arjantin milli takımı ikinci kez Dünya Kupası'na uzandı. Maradona da turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi.



"O pozisyonda bir elle oynama varsa bile,
o el TANRI'NIN ELİ."

- İngiltere'ye elle attığı golden bahsederken...



Napoli'nin Yüklelişi ve UEFA Kupası
1986-87 sezonunda Napoli çift kulvarda mücadele ediyordu. Maradona'nın harikalar yarattığı bir sezon oldu. Napoli duble yaptı ve hem ligi hem kupayı kazandı. İlk şampiyonluk ve üçüncü İtalya Kupası'yla sonuçlanan bu sezonda 29 maçta 10 gol atan Arjantinli yıldız kariyerinin doruğundaydı. Aynı sezon içinde UEFA Kupası'nda ise başarısızlık olmuş, daha ilk turda Toulouse'a penaltılar sonucu elenilmişti. Ama belki de şampiyonluğu getiren bu olmuştu. Hem ligde, hem kupada, hem de Avrupa ilerleyecek olsa, Napoli belki de ilk şampiyonluğunu tadamayacaktı. Bu şampiyonluk ile Maradona Napoli taraftarları arasında kültürel bir simgeye dönüştü. Napoli, Serie A'yı alan ilk Güney İtalya takımıydı çünkü.

1987-88 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ilk turunda Napoli şanssız bir kura çekti ve Real Madrid'e 2-0 ve 1-1'lik sonuçlarla elendi. Ama ligde iyi performans sürüyordu. Takım Milan ile giriştiği şampiyonluk yarışını 3 puan ile kaybetti ve ikinci oldu. Maradona 28 maçta 15 gol kaydetti ve takımını yine sırtladı. Tam bir forvet oyuncusu olmamasına rağmen attığı bu goller ve Brezilyalı forvet Careca'ya yaptığı asistler Napoli'nin başarısının anahtarlarıydı. Bu sezon yine UEFA Kupası'na katılmaya hak kazanan Napoli bu sefer daha fazlasını yapacaktı.

1988-89 sezonu başladığında Napoli hem UEFA'da, hem de Serie A'da başarıyı hedefliyordu. Serie A'da beklenen başarı gelmedi. Inter o sene ligi kasıp kavurdu ve Napoli ancak 2. olabilidi. Inter tam 11 puan farkla şampiyonluğa ulaştı. Aynı sezon İtalya Kupası'nda da finalde elenildi. Maradona sezon boyunca 26 maçta 9 gol atmıştı. Ama o sene Napoli tarihinin en önemli olaylarından birisi yaşandı. UEFA Kupası'nda ilk turda PAOK 1-0 ve 1-1'lik skorla elendi. İkinci turda Doğu Alman takımı Lokomotif Leipzig 1-1 ve 2-0 ile geçildi. Üçüncü turda rakip daha güçlü bir takım olan Fransız temsilcisi Bordeaux'tu. Bordo da 1-0 ve 0-0'lık sonuçlarla kupanın dışına atıldı. Çeyrek finaldeki rakip ise başka bir İtalyan devi Juventus'tu. Napoli ilk maçta 2-0 yenilmesine karşın, ikinci maçta 2-0 galip geldi ve uzatmalarda bulduğu golle yarı finale kaldı. Yarı finalde Alman devi Bayern Münih 2-0 ve 2-2'lik sonuçlarla yenildi ve Napoli finale yükseldi.

Finalde rakip yine bir Alman takımı olan Stuttgart'tı. Napoli ilk maçı 2-1 kazandı, ikinci maçta ise 3-3 berabere kaldı ve toplamda 5-4'lük skora ulaşarak kupanın sahibi oldu. İki maçta da çok iyi oynayan Maradona ve asistleriyle beslediği Careca Napoli'ye ilk Avrupa Kupası'nı getirmişti.

Bu zaferin etkisiyle 1989-90 sezonuna da çok iyi başlayan Napoli, sezon İtalya Süper Kupası'nı kazanarak açtı. Sezon boyunca müthiş ilerlediler ve sezon sonunda Avrupa'nın ve İtalya'nın bir diğer formda ekibi Sacchi'nin Milan'ının 2 puan önünde şampiyon oldular. Maradona 16 gol atarak şampiyonlukta büyük pay sahibi oldu. Bu müthiş performansın üzerine Dünya Kupası geldi.


"İtalya'ya ve Napoli'ye gelme sebebim Maradona ile beraber oynamaktı.
Bu sebepten dolayı çok daha cazip kontratları geri çevirdim."

- Eski Brezilyalı Milli Forvet Careca



1990 Dünya Kupası
Bir önceki kupanın sahibi Arjantin, kupada yine başarıyı hedefliyordu. Kupa İtalya'da düzenleniyordu ve çok iddialı takımlar vardı. Arjantin grup maçlarında Kamerun, Romanya ve Sovyetler Birliği ile eşleşmişti. İlk maçta Afrika temsilcisi Kamerun 1-0 kazanarak Arjantinlileri şoka uğrattı. Arjantin ikinci maçta toparlandı ve SSCB'yi 2-0 yendi. Üçüncü maçta ise Romanya ile 1-1 berabere kaldılar ve grubu üçüncü sırada tamamladılar. Pek iyi bir performans değildi ama 2.tura çıkmayı becerdiler.

Brezilya'yı 1-0 ile geçtikten sonra çeyrek finalde Yugoslavya ile karşılaştılar ve rakiplerini ancak penaltılar ile eleyebildiler. (Maradona penaltı kaçırmıştı.) Yarı finaldeki rakip ev sahibi İtalya'ydı ve maç Napoli'deydi. Maradona maçtan önce Napolili taraftarlara seslenerek "Gelin ve Arjantin'i destekleyin" demişti. Napoli kentinin sakinleri İtalya içinde zaman zaman ayrımcılıkla karşılaşıyorlardı çünkü. Maradona buna gönderme yapmıştı. Bu çağrı tüm İtalya'yı ayağa kaldırdı. Birçok İtalyan buna tepki gösterirken, Arjantin bayrağı ile stada girenlerin sayısı da az değildi. 1-1 biten normal sürenin ardından yine penaltılarla 4-3 kazanarak finale kaldılar. Finaldeki rakip geçtiğimiz Dünya Kupası finalinde karşılaştılar Batı Almanya'ydı ve Almanlar rövanşı alma niyetindeydi.

Final maçı iki takımın da temkinli oyunu ile başladı. Almanlar sabırlıydılar. Arjantin ise etkisizdi. Bir orta saha maçı olarak geçen maçın ilk yarısı 0-0 sona erdi. 64. dakikada Arjantin'den Pedro Monzon kırmızı kart ile oyun dışında kalınca; Hassler, Völler ve Klinsmann gibi kaliteli oyuncuları bulunan Batı Almanya üstünlüğü ele aldı ve yüklenmeye başladı. 84. dakikada penaltı kazanan Almanlar Brehme'nin vuruşu gole çevirmesiyle maçı 1-0 kazandı ve kupayı evine götürdü. 89. dakikada Arjantinli Dezotti de kırmızı kart gördü ve ilk kez bir Dünya Kupası finalinde iki kırmızı kart birden çıkmış oldu.

Arjantin turnuva boyunca çok iyi oynamadıysa da finale kadar çıkmıştı. Ama Maradona tek bir gol bile kaydedemeden kupaya veda etti. Turnuva öncesinde ayak bileğinden geçirdiği sakatlık etkili olmuştu. Bu turnuvada Arjantin'in parlayan ismi Caniggia olmuştu.

"Hayatım boyunca çok çalıştım. Hiçbirşeyi hak etmediğimi
söyleyenler yavaş olsunlar, kıçımı öpsünler!"


Napoli'nin Düşüşü ve Sevilla'ya Transferi
1990-91 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Uijpest'i geçen takım, ikinci turda Spartak Moskova'ya elendi ve kupaya erken veda etti. Son yıllarda gösterdiği başarıları tekrarlayamayan takım sezonun sonunda 7. oldu ve altın dönemini noktaladı. Maradona 18 maçta 6 gol attı.

İtalya'da geçirdiği son sene içinde adı skandallara karıştı. Stresliyim diyerek antremanlara ve maçlara çıkmamış, bu yüzden 70,000 dolar ceza ödemek zorunda kalmıştı. Ayrıca bir mafya organizasyonu olan Camorra'larla da arkadaş olmuştu. Gayri meşru çocuğu olduğu iddiaları da Maradona'yı iyice çökertti. Napoli yöneticileri artık skandallardan bıkmış, Maradona da yeni bir heyecan aramaktaydı. Doping testinde kokain kullandığı ortaya çıkınca 15 ay ceza aldı. Bu yüzden 1991-92 sezonunda forma giyemedi.

1992-93 sezonu başlayacakken Napoli ile masaya oturdu. Napoli başkanı artık Maradona'nın skandallara katılmaması ve örnek olması gerektiğini ifade ediyordu. Karşılıklı konuşmalar sırasında başkan eleştirilerini yöneltti, Maradona kendini savundu ve kendisine haksızlık yapıldığını düşünerek İspanya'nın Sevilla takımıyla anlaştı. 25 maçta 5 gol atarak sezonu tamamladı. Sezon boyunca bekleneni veremedi ve sezon sonunda gözden çıkarıldı.

1993-94 sezonunda Arjantin'in yolunu tutan Maradona'ya Newell's Old Boys kulübü kucak açtı. Newell's da sadece 7 maça çıktı ve gol atamadı.

"Onun mandalina ve portakalla yaptıklarının yarısını ben futbol topuyla bile yapamıyordum."
- Burruchaga, Eski Arjantinli Milli Oyuncu




1994 Dünya Kupası ve Bir Yıldızın Kayışı

1994 Dünya Kupası'nda Arjantin bir kez daha Maradona'dan medet umdu. Takım iyi oyunculardan kuruluydu ve kupayı hedefliyordu. İlk maçta Yunanistan ile karşılaşan takım Batistuta'nın 3, Maradona'nın 1 golüyle turnuvanın ilk maçında 4-0'lık bir galibiyet aldı. Bu maçtan sonra yapılan doping testinde epedrin kullandığı ortaya çıkan Maradona turnuvadan men edildi. Arjantin de ikinci turda Romanya'ya elendi.

Bir sezonu yine cezası nedeniyle boşta geçiren Maradona ertesi sezon (1995-96) eski takımı Boca'ya transfer oldu fakat yine az maç oynadı. Aldığı fazla kilolar ve skandalları onu yıpratmıştı. Doping cezası bittiğinde sadece 11 maç oynayabildi ve 3 gol attı. Sezon içinde attığı bir gol sonrası takım arkadaşı Caniggia'yı dudağından öptüğü için yine bir skandala imza attı. 1996-97 sezonunda 13 maçta 2, 1997-98 sezonunda 6 maçta 2 gol atarak kariyerinin sonuna geldi.


"Gol olduğunda takım arkadaşlarım beni şaşırttılar, hiçbiri üzerime doğru gelmiyorlardı. Birinin yanına gidip 'Gelin ve bana sarılın, yoksa hakem golü vermeyecek' dedim.
- Tanrı'nın Elini adını verdiği golü attığında





Teknik Direktörlüğü
Corrientes ve Racing Club takımlarında beklediği başarıyı bulamayan Maradona'nın teknik adamlık kariyerinin kısa süreceğini düşünenler fazlaydı. İki kulüpte de bir sezon buldundu ve herhangi bir başarı elde edemedi.

2008 yılında Arjantin milli takım antrenörü Alfredo Basile istifa edince, teknik direktörlüğe aday olduğunu bildirdi. Bu aslında pek çok kişinin hayaliydi. Maradona; Simeone, Sergio Batista ve Carlos Bianchi gibi başarılı teknik adamların önüne geçerek istediğine ulaştı.

Maradona ilk maçında İskoçya deplasmanındaydı ve 1-0 kazanmayı başardı. Daha sonraki üç maçı kazanan Arjantin eski günlerine dönüyor derken, zayıf Bolivya karşısındaki 6-1'lik yenilgi tüm ülkeyi sarstı. Şu anda Maradona hâlâ görevini sürdürmekte ve takımını Dünya Kupası'na sokmaya çalışmakta.

"Gelmiş Geçmiş En İyi Oyuncu olduğunu sanıyorsa bu onun kendi problemi!"
Pele için espirili bir şekilde söylediği söz...





Futbol Dışında
Futbolu bıraktıktan sonra skandallara devam eden Maradona bir keresinde özel hayatına fazla karıştıkları gerekçesiyle basın mensuplarını çifte ile ateş açarak kovalamıştı! Aile hayatında da birçok skandala imza atan Maradona eşi Claudia'ya karşı sadakatsizlik ettiğini de açıklamaktan çekinmiyordu. Yine de hayatımın aşkı diyordu onun için. 2004 yılında boşandılar. Bu evlilikten iki kızı oldu. Ufak kızı Giannina şu an Atletico Madrid'te ve Arjantin milli takımında oynayan Sergio Agüero ile evli. Boşanma işlemleri sırasında Napoli'de oynadığı sıralarda gayri meşru çocuğu olduğu iddia edilen Diego Sinagra'nın oğlu olduğunu itiraf etti.

Barcelona'da oynarken başladığı, Napoli'de oynarken doruğa çıkan kokain kullanımına (oyununu bile etkiliyordu) 2004 yılına kadar devam etti. 2000 yılında kalp yetmezliğinden hastaneye kaldırıldığında kokaini bırkamaya karar verdi ve Küba'ya tedavi için gitti. Yakın dostu Küba Devlet Başkanı Fidel Castro ile zaman geçiren Maradona burada kokaini yenmeye çalıştı. Aldığı fazla kilolar da büyük sorun olmuştu. 2004 yılında kokain yüzünden tekrar kalp krizi geçirdi. Hastaneden taburcu olduktan sonra "Tüm Beatles üyeleri ölmeden ben de ölmem" şeklinde garip mizahi espri yaptı. Bundan sonra kokaine karşı tedaviye devam eden Maradona 2007'de tekrar hastaneye kaldırıldı. Geçmişteki alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları yüzünden psikiyatri kliniğine yatırıldı. 8 Mayıs 2007'de hastaneden çıktığında kilo vermişti. Tamamen temizlenmiş olduğunu ifade etti.

Politik görüşleriyle ön plana çıkan Maradona başlangıçta sağ kanadın bir destekçisiydi. 90'larda Carlos Menem'i destekliyordu. İlerleyen yıllarda sol politikalara yönelen Maradona, tedavisi sırasında Fidel Castro'yla da iyi arkadaş oldu ve sol görüşlerini ifade etmeye başladı. Bir başka solcu Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez ile de iyi ilişkiler kurdu ve seçim kampanyasında ona yardım etti. Emperyalizme de karşı olduğunu ortaya koyan Maradona Bush'un Arjantin gezisinde onu protestoya gelen kalabalığın başındaydı.


2000 yılında "Benim Adım Diego" adlı otobiyografiyi yazdı ve kitap en çok satanlar listesine girdi.

Aynı yıl FIFA'nın yaptığı internet anketinde Dünya'nın Gelmiş Geçmiş En İyi Oyuncusu seçildi. Fakat FIFA ödülü heyetin seçtiği Pele ile birlikte paylaştırdı.

2002 yılında 1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'ye attığı ikinci gol FIFA tarafından "Dünya Kupaları'nın Gelmiş Geçmiş En Güzel Golü" seçildi.

2003 yılında Argentinos Juniors stadınının ismini Diego Armando Maradona olarak değiştirdi.

2004 yılında hayranları Maradona Kilisesi'ni kurdular ve hâlâ ayinler yapıyorlar.

2005 yılında Boca'da Futbol Direktörlüğü yaptı. Boca'lı taraftarların sloganı "Dinim Boca, Tanrım Maradona, mabedim Bombanera" Boca için önemini anlatıyor zaten. Aynı sene talk şov da yapan Maradona ünlü futbolcuları ağırladı.

2006 yılında ünlü Sırp yönetmen Emir Kusturica "Maradona" isimli belgeselinde efsanenin hayatını filmleştirdi.

"Kendimi Guguk Kuşu'ndaki Jack Nicholson gibi hissediyorum."
Rehabilitasyon süreci sırasında...



Kişisel Görüşüm
Şükür ki Maradona'yı izlemeye fırsat bulduk. İdeal bir sportmen olmasa da Tanrı vergisi yetenekleri olan bir adam. Yaptığı her şeyle tartışılan Maradona'nın süratlı oyun stili, attığı seri çalımlar ve spektaküler hareketler akıllardan çıkacak gibi değil elbette. Tek kişilik orduydu adeta. Napoli bir takımı yaratışı ve gidişiyle bir daha gelmeyen şampiyonluklar bunun bir kanıtı elbette. Canlı canlı onu izledik, beğendik ama bir yandan da kızdık hep. Kendini fazla popüler bir ikon haline getirdi ve hayatını kameraların önünde yaşadı. Bu da onun sonunu hazırladı ama futbol dünyasında en fazla iz bırakan oyuncu oldu bu yüzden. Şu an basından biraz daha uzak duruyor ve bu sayede kendini biraz toparladı. Yine de içindeki şovmenlik ortaya çıkacak gibi duruyor. Yedek kulübesindeki heyecanlı tavırları enteresan. Kim ne derse desin, Maradona Dünya'nın en iyi futbolcularından birisi. Bazıları için en büyüğü o, ama bana göre en büyük olmasını engelleyen magazinel hareketleri ve skandalları ortada. Bence en büyük olmayabilir, ama gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncu olabilir.


"Eğer Papa halkı o kadar düşünüyorsa,
önce Vatikan'daki altın kubbeleri satsın!"






İstatistikler (Oyuncu Olarak)

Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.

Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1976
Argentinos Juniors
11
2

1977
Argentinos Juniors
49
19

1978
Argentinos Juniors
35
25

1979
Argentinos Juniors
27
26

1980
Argentinos Juniors
45
43

1981
Boca Juniors
40
28

1982-83
Barcelona
20
11

1983-84
Barcelona
16
11

1984-85
Napoli
30
14

1985-86
Napoli
29
11

1986-87
Napoli
29
10

1987-88
Napoli
28
15

1988-89
Napoli
26
9

1989-90
Napoli
28
16

1990-91
Napoli
18
6

1992-93
Sevilla
26
5

1993-94
Newell's Old Boys
7
0

1995-96
Boca Juniors
11
3

1996-97
Boca Juniors
13
2

1997-98
Boca Juniors
6
2

Liglere Göre İstatistik (Sadece Lig)
  • Arjantin: 255 maç, 150 gol
  • İspanya: 62 maç, 27 gol
  • İtalya: 188 maç, 81 gol

Milli Takım İstatistiği
  • 91 maç, 34 gol
Tüm Maçlar Dahil İstatistik
  • 583 maç, 307 gol
  • 255 maç, 150 gol (Arjantin)
  • 81 maç, 42 gol (İspanya)
  • 258 maç, 115 gol (İtalya)
Şampiyonluklar / Kupalar
  • Arjantin milli takımı ile 1 kez Dünya Kupası (1986)
  • Arjantin milli takımı ile 1 kez Dünya Kupası Finali (1990)
  • Arjantin genç milli takımı ile 1 kez Gençler Şampiyonası Şampiyonluğu (1979)
  • Napoli ile 1 kez UEFA Kupası (1988-89)
  • Napoli ile 2 kez Serie A Şampiyonluğu (1986-87, 1989-90)
  • Napoli ile 1 kez İtalya Kupası (1986-87)
  • Napoli ile 1 kez İtalya Süper Kupası (1989-90)
  • Barcelona ile 1 kez İspanya Kral Kupası (1982-83)
  • Barcelona ile 1 kez İspanya Lig Kupası (1982-83)
  • Barcelona ile 1 kez İspanya Süper Kupası (1982-83)
  • Boca Juniors ile 1 kez Arjantin Şampiyonluğu (1980-81)
Bireysel Başarılar
  • FIFA Gelmiş Geçmiş En İyi Oyuncu Ödülü (Pele ile paylaştı - 2000)
  • Arjantin Spor Yazarları Derneği Yüzyılın Sporcusu Ödülü (1999)
  • 1 kez FIFA Dünya Kupası'nın En İyi Oyuncusu (1986)
  • Dünya Kupalarında Atılmış En İyi Gol Ödülü (1986 - İngiltere maçının 2.golü)
  • 5 kez Güney Amerika'da Yılın Futbolcusu Ödülü (1979, 1986, 1989, 1990, 1992)
  • 1 kez WSM Dünya'da Yılın Futbolcusu Ödülü (1986)
  • 1 kez France Football Altın Top Onur Ödülü (1996)
  • 1 kez Dünya Gençler Şampiyonası'nın En İyi Oyuncusu (1979)
  • 2 kez Onze Mondial Avrupa'da Yılın Futbolcusu Ödülü (1987, 1988)
  • 3 kez Arjantin Ligi Gol Krallığı (1979, 1980, 1981)
  • 1 kez İtalya Ligi Gol Krallığı (1987-88)
  • 4 kez Arjantin Futbol Yazarları Derneği'nin En Değerli Oyuncu Ödülü (1979, 1980, 1981, 1986)
  • Arjantin Senatosu tarafından Yaşam Boyu Başarı Ödülü (2005)
  •  

Gerd Müller


"BOMBACI"


(3 Kasım 1945. Almanya, Nördingen)
(Santrafor)

“Bombacı” lakaplı Gerd Müller 70’li yılların en büyük simalarından birisi. 62 milli maçta 68 gol, 66 Avrupa Kupası maçında 74 gol atarak istatistiklerde 1 golün üzerine çıkmayı becerebilen bu golcü, Bayern Münih’in de sembol isimlerinden birisi. Dünya Kupalarında da 14 gol kaydetti. 2004'ün, Mart ayında, FIFA'nın yüzüncü yıl dolayısıyla Pelé'ye yaptırdığı "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesinde yer almaktadır.

Müller futbol kariyerine 1861 Nördlingen takımında başlamıştı. 62-63 sezonunda takımla beraber çıktığı 32 ligmaçında 51, tüm maçlarda 108 (!) gol atınca, hemen bir sezon ardından 1963-64 sezonunda Bayern yetkililerinin dikkatini çekti ve Bayern Münih’e kazandırıldı.

Bayern o zamana başırısız bir 2. Lig takımıydı ve ilk geldiğinde teknik direktör Zlatko Cajkovski yönetime "bu tüysikleti ne yapacağım ki?" diye sormuştu ama bu transfer belki de Alman Futbolunun gidişatını belirleyen transfer olmuştu.

"Her zaman kibar ve dürüst kalmayı beceren bir adamdı."




Bayern Münih Yılları

O zamanlar Bayern Münih 2. Lig’de yer alıyordu. 1900 yılında kurulan kulüp sadece bir kez 1931-32 sezonunda eski ligde şampiyon olabilmiş, ardından küme düşüp çıkan asansör bir takım olmuştu. Gerd Müller Bayern’e geldiğinde kendisi yaşlarında olan Franz Beckenbauer ve Sepp Maier gibi isimlerle oynadı. O zamanlar genç ve şöhretsiz olan bu isimler, ileride Alman futbolunu domine edecekti. İlk sezonunda yedek kaldı ama daha sonra kulüp başkanının baskısıyla teknik direktör Cajkovski onu oynatmak zorunda kaldı.

İlk maçını 1964 Kasım'ında Freiburg'a karşı oynadı ve 2 gol attı.

1964-65 sezonunda başarılı olup Bundesliga’ya çıktılar. Müller 26 maçta 33 gol atarak takımını sırtlamıştı.

Ertesi sezon 65-66’da Bundesliga’da 33 maçta 15 gol atabildi. Bayern ise lig üçüncüsü olmuştu ama Almanya Kupası’nı almıştı. Bu Kupa büyük başarıların habercisi oldu. Müller milli takıma çağırıldı. İlk maçını Türkiye'ye karşı oynadı ve Batı Almanya o maçı 2-0 kazandı.

Ertesi sezon (66-67) Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda takım Rangers karşısında 1-0 kazanarak şampiyon oldu. Tabi kaleci Sepp Maier, Beckanbauer ve Frank Roth (golü o atmıştı) gibi isimlerin de hakkını yememek lâzım. Takım o sene ligde altıncı oldu ama Müller 28 gol atarak gol kralı oldu.

Başarısız geçen 67-68 sezonunun ardından (Müller 19 gol attı) Bayern 68-69 sezonunda Bundesliga Şampiyonluğunu ve Alman Kupası’nı kazandı. Müller ligde 30 maçta 30 gol atarak yine gol krallığına ulaştı.

69-70 sezonunda Bayern ikinci oldu ama Müller bu sefer 33 maçta tam 38 gol atıyordu (Kupaları dahil edersek 42) ve hem Bundesliga, hem de Avrupa Gol Kralı oluyordu. Sezonunun ardından 1970 Dünya Kupası gelip çatmıştı ve haliyle Gerd Müller de aday kadrodaydı. O sıralar en iyi futbolunu ortaya koyuyor ve Helmut Schön'ün de büyük takdirini kazanıyordu.


"Birçok büyük oyuncu ile beraber oynadım: Wolfgang Overath, Günther Netzer, Karl-Heinz Rummenigge ve Paul Breitner, ama aralarında bence en iyileri Gerd Müller'di. Durdurulmazdı. Bayern bugün sahip olduğu her şeyi Gerd Müller'e borçlu. Onun golleri olmasa hepimiz antreman sahasında eski bir tahta sıranın üzerinde oturuyor olurduk." / Franz Beckenbauer




1970 Dünya Kupası

1970’te Batı Almanya iddialı bir kadro ile Meksika’nın yolunu tutmuştu. Müller haricinde, Beckenbauer, Maier, Breitner, Overath, Flohe ve Uwe Seeler gibi çok önemli isimler vardı. Uwe Seeler ile iyi bir forvet ikilisi oluşturan Müller gollerine hemen başladı.

Daha ilk maçta Fas karşısında ikisi de gol attı ve Batı Almanya 2-0 kazandı. Bir sonraki maçta aynı şey tekrar oldu ve Müller 3, Seeler 1 gol attı, Batı Almanya, Bulgaristan’ı 5-2 yendi. Diğer golü Libula atmıştı. Bir sonraki Peru maçında Müller yine üç gol attı. Çeyrek finalde İngiltere’ye 1, yarı finalde İtalya’ya 2 gol atan Müller, yine de takımını finale taşıyamadı. İtalya, Batı Almanya’yı uzatmalarda 4-3 mağlup etti. Üçüncülük maçında Uruguay ile birlikte çıkan Batı Almanya maçı aldı ve 1970 Dünya Kupası’nı üçüncü olarak bitirdi. Gerd Müller toplamda 10 gol atarak gol kralı oldu. Kupayı belki de tüm zamanların en iyi kadrosuna sahip olan Brezilya almıştır. Bu başarıların ardından Gerd, Avrupa’da Yılın Futbolcusu ödülüne layık görülmüştür.

"Bu kupa benim için 1974'tekinden bile daha önemliydi. Birçok insan 1972 kadromuzu en iyi kadromuz olarak görse bile, bence en iyi kadromuz 1970 Dünya Kupası'ndaki kadromuzdu."


Ardı ardına Bundesliga, Avrupa Kupası ve Şampiyon Kulüpler

70-71 sezonunda Bayern yine ikinci olabildi. 32 maçta 22 gol atan Müller formunu sürdürüyordu yine de. Ama en azından kupayı alıyordu. Ertesi sene ise Bayern’in hem Batı Almanya’yı, hem de dünya futbolunu domine edeceği yıllar yaklaşıyordu.

71-72 sezonunda Bayern Bundesliga şampiyonu olurken, Müller 34 maçta 40 gol atmayı beceriyordu. Takımı Kupa Galipleri Kupası’nda yarı final oynarken, orada da beş gol kaydetmişti.

Bu arada sezon sonunda dört takımın final oynadığı sistemde 1972 finallerine Batı Almanya, Sovyetler Birliği, Belçika ve Macaristan kalmıştı. Yarı finalde Almanya, Müller’in golleri kaydettiği maçta Belçika’yı 2-0 yenerken, Sovyetler de Macaristan’ı 1-0 mağlup etmişti.

Final maçında Almanya iyi oynadı ve Sovyetler’i 3-0 yendi. Müller yine 2 golle takımını Avrupa Şampiyonluğu'na taşıdı. 4 golle turnuvanın gol kralı oldu.


72-73 sezonunda ise Bayern bir kez daha Bundesliga’yı alıyor, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda da çeyrek final oynuyordu. Müller 33 maçta 36 gol atmış ve gol kralı olmuştu. Toplamda ise 44 maçta tam 55 gol atarak müthiş bir istatistiğe imza atıyordu. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ise çıktığı 6 maçta 12 gol atmış ve orada da gol kralı olmuştu.

Bir sonraki sezon ise Bayern’in zirve yaptığı sezon olacaktı. 73-74 sezonunda Bayern üçüncü kez üst üste Bundesliga şampiyonu oldu. Müller 34 maçta 30 kaydetti. Ama takımın asıl başarısı Şampiyon Kulüpler Kupası’nı almak olacaktı. Takım finalde Luis Aragones, Ufarte, Heredia, Garate gibi yıldızları kadrosunda barındıran Atletico Madrid ile oynadı. 1-1 biten ilk ayağın ardından ikinci ayakta, Bayern Uli Hoeness’in (2) ve Gerd Müller’in (2) golleriyle Atletico’yu 4-1 yendi ve tarihinde ilk defa kupaya uzandı. Müller 10 maçta 8 gol attı.

Bir sonraki sene (74-75) işler Bundesliga’da hiç iyi gitmedi. Takım ancak onuncu olabildi. Ama Gerd Müller 33 maçta 23 gol atarak yine iyi bir istatistik tutturdu. Son şampiyon kotasından Şampiyon Kulüplere katıldılar. Bundesliga’daki başarısızlıkların aksine burada yine finale kaldılar. Leeds ile Fransa’da karşılaşan Bayern Roth ve Gerd Müller’in golleriyle maçı 2-0 kazandı ve kupayı yine müzesine götürdü.

75-76 sezonunda ligde kendilerini biraz toparladılarsa da, şampiyon olamadılar. Üçüncü sırada yer aldılar. Yine Şampiyon Kulüpler Kupası’na son şampiyon olarak katıldılar ve yine finale kaldılar. St. Etienne’i Roth’un golüyle 1-0 mağlup edip üçüncü defa üst üste kupayı evlerine götürdüler. Müller toplamda 34 maçta 35 gol attı. Aynı sene Kıtalararası Kupa'yı da aldılar.

"Kafamın içinde bir ses, bana şu yöne git, bu yöne git diye sesleniyor."


1974 Dünya Kupası

1974 Batı Almanya için önemliydi. 1970'te üçüncü olan takım birçok kişiye altın kadrosunu yakalamıştı. Kupa Batı Almanya'da yapılıyordu. Grup maçlarında komşuları ve soydaşları Doğu Almanya, Şili ve Avustralya ile aynı gruptaydılar.

Batı Almanya Şili ve Avustralya'yı 1-0 ve 3-0 ile geçti. Ama grubun son maçında Doğu Almanya'ya 1-0 yenildi. Grubunda ikinci oldu ve bir üst tura çıktı ama umutsuzluklar vardı. Müller de bu üç maçta 1 gol atabilmişti.

Bu arada statü değişmiş ve çeyrek final ile yarı final kalmıştı. İkinci br grup elemesinin ardından liderler direk finale kalacaktı. İkinci gruplarda Batı Almanya'nın rakibi Yugoslavya, Polonya ve İsveç oldu. Hepsi kuvvetli takımlardı. İlk maçta Almanya Müller'in de bir gol attığı maçta Yugoslavya'yı 2-0 mağlup etti. Ardından 4-2'lik İsveç galibiyeti geldi. Polonya'yı da Müller'in golüye 1-0 geçen takım, böylece finale kalmıştı.

Belki de Dünya Futbol Tarihi'nin en akılda kalıcı finali yaklaşmıştı. Batı Almanya'nın rakibi Hollanda'ydı. Almanya'da Müller, Beckenbauer, Vogtz, Overath, Flohe, Hoeness, Grabowski, Hölzenbein ve Breitner, Hollanda'da ise Johan Cruijff, Rep, Krol, Neeskens, Rensenbrink ve Rijsbergen gibi isimler vardı. Müthiş maça Hollanda hızlı başladı ve Almanya daha topa değmeden 3. dakikada penaltı oldu. Neeskens (gerilmeden penaltı atmasıyla ünlü) topun başına geldi ve golünü attı. 25. dakikada yine bir penaltı oldu. Bu sefer Batı Almanya kullanıyordu. Breitner vuruşunu gole çevirdi ama penaltı tartışmalıydı.

Dakikalar 43'ü gösterdiğinde ise top Gerd Müller'in ayağına geldi ve o da dönerek vuruşunu yapıp Batı Almanya'yı 2-1 öne geçirdi. Maçın genelinde Hollanda daha iyi oynadıysa da, Batı Almanya da kötü değildi. Bu iki devin kapışmasında başka gol çıkmayınca (Müller'in bir golü ofsayt nedeniyle sayılmadı) Batı Almanya kupayı evine götürdü. Üçüncülük maçında ise Brezilya Polonya'ya yenildi ve Polonya Dünya Kupası üçüncüsü oldu. Kupanın ardından Müller 28 yaşındayken milli takımı bıraktığını açıkladı. Çok polemik oldu. Gazeteler, şampiyonluk sonrasında kutlama yemeğine futbolcu eşlerinin çağırılmamasına bir tepki olduğunu söylediler. Ama Müller "Takımı bırakacağımı finalden 3 gün önce Helmut Schön'e (efsanevi teknik direktör) söylemiştim. O da bana hemen açıklamamı, finalden sonra açıklamamı istedi. Olay bu, başka bir şey yok" dediyse de, şüpheleri kaldıramadı elbette.

*Biz de turnuvaya ilk defa hakem gönderiyorduk. Doğan Babacan turnuvanın Batı Almanya ve Şili arasındaki açılış maçını yönetti ve Şili'li bir futbolcuya kırmızı kart göstererek, Dünya Kupası tarihinin ilk kırmızı kartını çıkarttı.

"1974 Dünya Kupası'nda o kadar da iyi oynayamamıştım.
İlk üç maç kötüydüm ve soyunma odasında da sorunlar yaşıyorduk."


Bayern’in Duraklaması ve ABD Yılları

76-77 sezonundan itibaren Bayern başarılarını tekrarlayamamaya başladı. Müller 25 maçta 28 gol atarken, takım ligde yedinci oldu. Ertesi sezon Müller 33 maçta 24 gol attı, takım ligi 12. sırada bitirdi. (77-78).

78-79 sezonunda ise Müller ilk devreyi oynadı ve 19 maçta 9 gol atarak (sonradan oyuna girdikleri de dahil), kariyerinin en zayıf istatistiğinde kaldı. Çünkü yeni teknik diretör Csarlai, Gerd Müller'i takımında düşünmüyordu ve bunu kendisine açıkça ifade etmişti. Takımı gençleştirmek istiyordu. İlk devre boyunca da Müller'i sıkça yedek bırakmıştı. Müller de bunun üzerine sezonun ikinci yarısında ABD’nin Fort Lauderdale Strikers takımına katıldı. İlk sezonunda 19 (yarı sezonda tabiî), ikinci sezonunda 16 ve üçüncü sezonunda 5 gol attı. Son sezon sakatlık nedeniyle pek forma giyememişti.

Futbol hayatına nokta koyduğunda, 62 milli maçta 68 gol, 427Bundesliga maçında 365 gol, 62 Almanya Kupası maçında 78 gol, 74 Avrupa Kupası maçında 66 gol kaydetmişti. Birçok sezoun istatistiklerinde oynadığı maç sayısının üzerinde gol atan Gerd Müller bu yüzden 2000 yılında IFFHS tarafında “Dünyanın Gelmiş Geçmiş En Golcü Oyuncusu” seçildi. Bir sezonda 40 atarak hâlâ bir sezonda en çok gol atan Bundesliga oyuncusu ünvanını korumaktadır. Dünya Kupaları’nda 14 golü bulunmaktadır.
"Kalecilere Tanrı bizzat yardım ediyor. Ben bile vurduğumda topun nereye gideceğini bilmiyorum, kaleci nereden bilebilir ki? Var bir iş."


Futbolculuk Dışında

Gerd Müller 1982’de jübilesini yaptıktan sonra, boşluğa düştü ve kendini alkole verdi. Ama Bayern Münih’ten arkadaşları onu ikna etti ve Müller rehabilitasyondan başarıyla temiz olarak çıktı. Daha sonra Bayern Münih’in ikinci takımında antrenörlük yapmaya başladı. Bugün hâlâ orada çalışıyor. Temmuz 2008’de futbola başladığı Nördlingen takımının stadı ismini Gerd Müller Stadı olarak değiştirerek ona saygısını göstermiştir. Müller alkol sorunu dışında hep iyi bir profil çizdi ve efendi bir kişiliğe sahip olduğunu hep gösterdi. Alkolizm ile savaşırken bile hep ağır başlıydı.

Kişisel Görüşüm

Müller'in çok maçını izledim. Hepsi de 90 dakika. Hem Bayern, hem de Batı Almanya formasıyla izledim. Kısa boyuna rağmen iyi zıplıyor, kısa alanda iyi hızlanıyor, son vuruşları ise öldürücü. 89 dakika tutarsın, 1 dakika tutamazsın golü atar denilen cinsten, son derece fırsatçı. Zaten attığı goller de bunun net bir ispatı. Özellikle dengesi de çok iyi. Dönerek attığı bir çok gol var. Bugün olsa paha biçilmeyecek bir oyuncu kesinlikle. Golcü deyince akla gelen ilk isim…

"Final maçında (1974 Dünya Kupası) bir daha düştüğümüzde hakemin penaltı vereceğine emindim. Öyle de oldu."












Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1963-64
Nördlingen
32
51

1964-65
Bayern Münih (2)
26
33

1965-66
Bayern Münih
33
15

1966-67
Bayern Münih
32
28

1967-68
Bayern Münih
34
19

1968-69
Bayern Münih
30
30

1969-70
Bayern Münih
33
38

1970-71
Bayern Münih
32
22

1971-72
Bayern Münih
34
40

1972-73
Bayern Münih
33
36

1973-74
Bayern Münih
34
30

1973-74
Bayern Münih
33
23

1974-75
Bayern Münih
22
23

1975-76
Bayern Münih
25
28

1976-77
Bayern Münih
33
24

1976-77
Bayern Münih
19
9

1979
FL Strikers
27
19

1980
FL Strikers
36
16

1981
FL Strikers
17
5
Liglere Göre İstatistik (Sadece Lig)
  • Almanya: 453 maç, 398 gol
  • ABD: 80 maç, 40 gol

Milli Takım İstatistiği
  • 62 maç, 68 gol

Tüm Maçlar Dahil İstatistik
  • Almanya: 589 maçta, 542 gol
  • ABD: 80 maç, 40 gol
  • Tüm Kariyer: 669 maç, 582 gol


Şampiyonluklar / Kupalar
  • Bayern Münih ile 4 Lig Şampiyonluğu (68-69, 71-72, 72-73, 73-740)
  • Bayern Münih ile 3 Şampiyon Kulüpler Kupası (73-74, 74-75, 75-76)
  • Bayern Münih ile 1 Kupa Galipleri Kupası (68-69)
  • Bayern Münih ile 1 Kıtalararası Kupa (75-76)
  • Bayern Münih ile 4 Almanya Kupası (65-66, 66-67, 68-69, 70-71)
  • Batı Almanya ile 1 kez Dünya Kupası (1974)
  • Batı Almanya ile 1 kez Avrupa Kupası (1972)

Bireysel Başarılar
  • 7 kez Almanya Ligi Gol Krallığı (66-67, 68-69, 69-70, 71-72, 72-73, 73-74, 77-78)
  • 1 kez Avrupa’da Yılın Futbolcusu Ödülü (69-70)
  • 2 kez Avrupa Gol Krallığı (69-70, 71-72)
  • 1 kez Dünya Gol Krallığı (69-70)
  • 1 kez Dünya Kupası Gol Krallığı (1970)
  • 1 kez Avrupa Kupası Gol Krallığı (1972)
  • 4 kez Şampiyon Kulüpler Kupası Gol Krallığı (72-73, 73-74, 74-75, 76-77)
  • 2 kez Almanya’da Yılın Futbolcusu Ödülü (66-67, 68-69)
  • Bundesliga’da son 40 Yılın En İyi Oyuncusu Ödülü (1963-2003)
  • Dünya’nın Gelmiş Geçmiş En Büyük Golcüsü Ödülü (2000)
                                                                                    Yazan ve Hazırlayan: Kaan Kavuşan

Johan Cruijff

Sarı Fare, sadece Türkiye'de geçerli bir lakap olabilir.
Çok araştırdım ama başka diyen bulamadım.

Tam ismi "Johannes Hendrick Cruijff" olan büyük efsane, futbol yaşamı boyunca başarıdan başarıya koşmuş biri. 1966 ve 78 yılları arasında milli takımda tam 48 maça çıktı ve 33 gol attı. Bir santrafor olmamasına rağmen, attığı bu gollerle Hollanda milli takımına en başarılı dönemini yaşattı. Total Futbol anlayışı onun üzerine kuruldu. Ajax'ı dünya sahnesine çıkaranlardan oldu, Barcelona'yı yeniden şekillendirdi. Bir Roma İmparatorluğu'nu yıkmadığı kaldı adeta! Yoksa...


1947 doğumlu olan Johan, 10. yaş gününde babası tarafından Ajax altyapısına yazdırılmıştı. Sürati ve yeneteklerini muazzam bulan birçok yetenek avcısı ufak yaşta peşine düşmüştü. Ama o, Ajax altyapısında kalarak doğru kararı verdi. 12 yaşındayken babasını kaybettiğinde, annesi kulüpte gündelikçi olarak çalışmak zorunda kaldı. Johan da daha sonra üvey babası olacak olan Henk Amca ile sahanın bakımıyla ilgileniyordu zaman zaman. "Soyunma odaları benim için hâlâ kutsal yerlerdir" diyor o yüzden Cruijff...
"Futbol basit bir oyundur,
 zor olan futbolu basit oynamak."


Ajax ile 14 numarayı 1969'da giymeye başlamıştı
Ajax Kariyeri
15 Kasım 1964'te, 17 yaşındayken Cruijff ilk kez Ajax ile lig maçına çıktı. Maçı Groningen 3-1 kazandı ama Johan golünü atmayı becermişti. İlk maçında golle buluşmuştu. O sene yani 1964-65 sezonunda takım ligi 13. bitirdi ve en kötü senesini yaşadı. O sene Cruijff 10 maça çıktı ve dört gol kaydetti.

1965-66 sezonuna yedek olarak başladı. Fakat daha sonraları as oyuncular arasına girdi. Sezonun sonunda Ajax lig şampiyonluğunu kazanmıştı. Cruijff ise 25 maçta 23 gol kaydetmişti.

66-67 sezonuna geldiğimizdeyse Cruijff'ın namı daha da yayılacaktı. Ajax o sene hem şampiyonluğu, hem de Hollanda kupasını kazanırken. Cruijff da attığı 33 golle "Gol Kralı" olmuştu. Kupaları da dahil edersek, 41 maçta, 41 gol atmıştı Johan... O sezon başında ilk kez milli formayı giydi. İkinci maçındaysa kırmızı kart görerek, bir milli maçta kırmızı kart gören ilk Hollandalı oyuncu oldu!

Milli takım adidas markaları ürünler giyiyordu fakat o puma ile anlaşmıştı. Bu yüzden ısrarla puma ürünleri giydi. Bu yüzden çok sert bir kararla 1 yıl milli müsabakalardan men cezası aldı.

1967-68 sezonuna geldiğimzde ise 33 lig maçında 25 gol kaydetti ve yıldızının sönmeyeceği ortadaydı. Yine Hollanda'da Yılın Futbolcusu seçildi. 68-69 sezonunda ise ikinci kez Hollanda'da yılın futbolcusu seçilecekti. Aynı sezonun sonunda Ajax, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda finale kalmıştı. Milan karşısında çıktılar ve 4-1 yenildiler.

69-70 sezonunda Ajax yine hem ligi hem kupayı kazandı. Sezona sakat başlamıştı. Bu yüzden 9 numarayı Gerrie Mühren giyiyordu. Cruijff düzelince 14 numarayı almak istedi. O zamanlar için takım kadrosu genelde 1'den 11'e numaralanırdı. Ama artık maça başlarken dahi 14 giyecekti.

"Kazanmanın tek formülü rakibinizden bir gol fazla atmaktır, dahası değil."
 

Kupa canavarı Total Futbollu Ajax'ın üzerine kurulduğu isimdi.
 Üç sene Üst Üste Şampiyonlar Kulüpler Kupası
Bu arada Hollanda futbolu gümbür gümbür geliyordu. Geçen senenin şampiyonu Feyenoord, Şampiyon Kulüpler Kupası'nı almıştı. Ondan önce de Ajax final oynamıştı zaten. Artık Ajax'ın da kupa almasının zamanı gelmişti.

İyi geçen 70-71 sezonunda Cruijff, toplamda 37 maçta 27 gol attı. Sezon içinde AZ Alkmaar'ı 8-1 yenerken, o maçta 6 gol atarak bir maçta en fazla gol atan oyuncu olmuştu. Ajax o sene de duble yaptı. Kupa Finalinde Sparta Rotterdam'ı yendiler. Ama ligde ikinci oldular. Kaçan şampiyonluğu unuttular. Çünkü birkaç hafta sonra ise daha önemli bir maç oynayacaklardı. 2 Haziran 1971'de Londra'da Panathinaikos karşısına çıktılar. Şampiyon Kulüpler kupasındaki bu maçı 2-0 kazandılar ve Ajax Şampiyon Kulüpler Kupası'nı ilk kez müzesine götürdü. Cruijff takımın maestro gibi yönetti. Bu maçtan sonra dedikodular çıkmıştı elbet. Barcelona ve Feyenoord onunla ilgileniyordu. Ama maçtan 10 gün sonra Cruijff beklenmedik bir şey yaptı ve Ajax ile 7 yıllık sözleşme imzaladı. Senenin sonunda da "Avrupa'da Yılın Futbolcusu" ödülünü aldı. Böylece "Ajax efsanesi" de başlamış oldu. Teknik direktör Rinus Michels tarafından da total futbolun tohumları atılmıştı.

Bir sonraki sene yine hem Cruijff hem de Ajax için başarılarla doluydu.71-72 sezonunda Ajax Hollanda şampiyonu oldu. Cruijff ise toplamda 44 maçta 35 gol attı. Ligdeki 25 golü ile gol kralı oldu. Bir önceki sezon şampiyon olamamışlardı ama son şampiyon kontejanından katıldıkları Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yine finale kaldılar. Rakip bu sefer geçen senekinden zordu. İtalyanların kuvvetli takımı Inter, Ajax'ın rakibiydi. Ajax sağlam bir kadroya sahipti. Cruijff dışında, Haan, Neskens, Mühren, Keizer ve Krol gibi isimler vardı. Inter'de ise Mazzola, Bertini ve Boninsegna etkili oyunculardı. Ajax o maçı Cruijff'un attığı 2 golle, 2-0 kazandı. Ertesi gün birçok gazetenin başlığı "Defans futbolu öldü. Yaşasın Total Futbol" olmuştu. İki senedir başarı ile uygulan sistem Hollanda'nın ekolünü de oluşturmuştu. Total futbolda toplu hücum, toplu defans yapılırdı. Herkes birbirinin yerini mevkisi ne olursa olsun doldururdu. Kimse sabit kalamazdı. Bu dinamizm Ajax'a ikinci kupasını getirmişti. Yeni teknik direktör Stephan Kovacs ise total futbolu iyice şekillendirerek bu efsaneyi yaratan adam olmuştu. Bu galibiyetin ardından Ajax Kıtlararası Kupa'da Arjantin takımı Independiente'yi yenmişti. Ardından ocak ayında da Rangers'ı yenerek Süper Kupa'yu aldı. Artık Ajax kupa canavarı olmuştu. Şüphesiz o yılların en iyi takımıydı.

1972-73 senesinde Ajax yine Hollanda şampiyonu oldu. Cruijff toplamda 32 maçta 19 gol attı. Sezon sonunda Ajax üçüncü kez üst üste finale kalmıştı. Rakip yine İtalyandı. Kadrosunda Bettega, Capello, Anastasi, Causio ve Altafini gibi isimleri barındıran Juventus da Ajax'a dayanamadı. Maç 4. dakikada Johnny Rep'in attığı golle 1-0 bitmiş ve Ajax üst üste üçüncü kez Şampiyon Kulüpler Kupası'nı almıştı. Cruijff ise ikinci kez "Avrupa'da Yılın Futbolcusu" ödülüne layık görülüyordu.

Cruijff 73-74 sezonuna da Ajax ile başladı. İki maç oynadıktan sonra Barcelona'dan bir teklif geldi ve Ajax onu 6 milyon gulden (2 milyon dolar) karşılığında sattı.

 "Aslında pek hata yapmıyorum, çünkü hata yapmak daha zor."

Uruguay maçı Hollanda tarihinin en iyi maçlarından biridir.
1974 Dünya Kupası
Hollanda bu kupaya iyi hazırlanmıştı. Takımın iskeletini total futbol anlayışını benimeseyen Ajax oluşturuyordu. Cruijff dışında Rep, Rensenbrink, Neskeens, Haan, Krol, Suurbier ve Wim Jansen gibi isimler vardı. Gruplarında Bulgaristan, Uruguay ve İsveç bulunuyordu. Hollanda İsveçle 0-0 berabere kaldı. Diğer maçlarda ise Bulgaristan'ı 4-1, Uruguay'ı 2-0 yendi. Portakallar çok iyi oynayıp ikinci tura çıktılar. İkinci tur yine dörderli gruplar halinde oynanıyordu o zaman. Turnuvanın iyi takımlarından Arjantin ile karşı karşıya geldiler ve Arjantin adeta rezil oldu. Maç 4-0 bitti. Cruijff 2 gol attı, 1 asist yaptı. Bu mağlubiyetle Hollanda ayakta alkışlandı. Arjantin için de hayırlı oldu ve takım yeni yapılanmaya gitti ki, bir sonraki Dünya Kupası finalinde iki takım yine karşılaşacak ve Arjantin öcünü alacaktı. Bu maçtan sonra Doğu Almanya'yı, ardından Brezilya'yı 2-0'lık sonuçlarla geçtiler. Lider oldular.

İkinci tur bittiğinde iki grup lideri direk finale katıldı. Diğer grubun lideri ev sahibi Batı Almanya'ydı. 17 Haziran 1974'te, Münih Olimpiyat stadında iki takım kupa için karşılaştılar. Almanya'da Beckenbauer, Gerd Müller, Overath, Uli Hoeness ve Breitner gibi dönemin en iyi oyuncularından birkaçı vardı. Çekişmeli geçen finalde Hollanda daha güzel oynamasına rağmen (maç başladıktan sonra, ilk saniyelerde üst üste tam 14 pas yapmışlardı ve bunun sonucunda iki dakikada penaltı olmuştu. Almanlar daha topa değmeden gol yemişlerdi.) Neskeens'in penaltı golüne, Breitner yine penaltıdan cevap verdi ve Gerd Müller daha sonra skoru belirledi. Hollanda finalde 2-1 kaybetti. Berti Vogtz, Cruijff'u sertlikle durdurmaya kalktıysa da ancak bir nebze başarılı olabilmişti. Vogtz o kadar sertliğe başvuruyordu ki, Cruijff devre arasında itirazlarından dolayı sarı kart görüyordu.

Bugün dahi birçok otorite tarafından Dünya Kupası'nı alamayan en iyi takım olarak nitelenirler. Total futbol büyük kitleleri etkiledi ve Dünya futbolunun çehresini değiştirdi. Ayrıca Cruijff "Turnuvanın En İyi Oyuncusu" seçilmiştir. Turnuva boyunca 3 gol, 3 asist yapmıştır.


"İtalyanlar size karşı asla maç kazanamaz.
Ancak siz onlara karşı kaybedebilirsiniz."



Ajax'tan sonra Barcelona'da da efsane olmayı başardı Cruijff.

Barcelona Yılları
Barcelona'ya gelmeden önce Real Madrid'ten de teklif almıştı. Ama kulübün teknik direktörü eski Ajax teknik direktörlerinden "Total Futbol'un fikir babası" Rinus Michels'ti. Ayrıca Real'in İspanya Kralı diktatör Franco ile içli dışlı olması hoşuna gitmiyordu. O yüzden Barcelona'yı seçmişti. Bu hareketi Barça taraftarı için oldukça sempatik bir hareketti. Katalan taraftarlar Franco'ya karşıydılar zaten. Johan geldiği andan itibaren iyi oyununu Barcelona için sergilemeye başladı.

İlk sezonunda 26 maçta 16 gol attı. O sezonun sonunda Barcelona 60 yıllardan beri ilk kez şampiyon oldu. (73-74 sezonu) O sene Real Madrid'i de Barnebau'da 5-0 mağlup ettiler. Cruijff üçüncü kez "Avrupada Yılın Futbolcusu" seçildi.

Sezonun sonunda teknik direktör Rinus Michels Hollanda milli takımının başına geçmek için Barcelona'yı bıraktı. Cruijff ondan sonra dört sezon (74-75, 75-76, 76-77, 77-78) Barcelona için ter döktü ama bir daha şampiyonluk yaşayamadı, 74-75'te üçüncü, kalan diğer üç sezonda ise ikinci oldular. O süre zarfı içinde Cruijff Avrupa Kupası da alamadı. Sadece bir tane İspanya Kral Kupası kazandılar. Barcelona'nın çok oyuncu değiştirmesi sistemin oturmamasına sebep oluyordu.

Arjantinli Jorge Valdano, biyografik kitabında onun büyüklüğünü şöyle anlatmıştır. Ben İspanya'da umut vaat eden Arjantinliydim. Cruijff şöhretinin doruğundaydı. Barça'daki ikinci sezonuydu. Ben ise 19 yaşındaydım ve Deportivo'da oynuyordum. Cruijff maç sırasında takımı maestro gibi yönetiyor, sağa sola bağırıp, emirler yağdırıyordu. Yeri geldiğinde hakemi bile azarlıyordu. Dayanamayıp bir pozisyonda yanına gittim ve "Herşeyi yapıyorsun, düdüğü de al, maçı sen yönet bari" dedim. Dönüp ukalalık eden bana "Kaç yaşındasın" diye sordu. "19" dedim. Şöyle bir durdu ve "İnsan 19 yaşındayken Cruijff'a siz der" dedi. Kaskatı kaldım ve maç sonrasında hakikatten siz diye hitap ettim istem dışı olarak.

"Dinlere pek inanmam. İspanya'da maça çıkmadan önce 22 oyuncu istavroz çıkarır. Bu işe yarasaydı İspanya'daki her maç berabere biterdi."

Denge ve sürat onun işiydi

1976 Avrupa Futbol Şampiyonası ve Milli Jübile
1976 Avrupa Şampiyonası Yugoslavya'da yapılıyordu. O zamanki formata göre elemelerle kupa birdi. Tüm takımlar elemelere 8 grupta katılıyor. Liderler çeyrek final oynuyordu. Yarı final öncesi takımlar kupanın verileceği ülkeye geliyordu. Yarı finale kalan takımlar Hollanda, Çekoslovakya, Batı Almanya ve Yugoslavya olmuştu. Hollanda yarı finalde Çekoslovakya'ya 3-1 kaybetti ama üçüncülük maçında Yugoslavya'yı uzatmalarla da olsa 3-2 yenmeyi başardı. Cruijff de maçlarda forma giydi.

Daha sonra Hollanda takımının Dünya Kupası elemelerine katılmasına yardım ettikten sonra, 1978'deki Dünya Kupası'na katılmadı. Sebebini ise "Arjantin'de dikta başa gelmesine rağmen, Dünya Kupası'na katılmasına izin verilmesi" olarak belirtti. Fakat yıllar sonra bir Katalan radyosuna yaptığı açıklamada "Bir sene önce ben ve ailemi kaçırmaya çalışmışlardı. O dönemler moralim çok bozuktu. Bir Dünya Kupası oynamak için yüzde yüz değil, yüzde iki-yüz hazır olmanız gerekir. Bazen hayatta daha önemli şeyler vardır" diye işin iç yüzünü açıklamıştır. Onsuz Hollanda 78'de yine Dünya Kupası finali oynadı, fakat bu sefer de Arjantin'e kaybetti.


"Birçok insan hızın özünü kavrayamamıştır.
Daha erken koşmaya başlarsan, daha hızlı koşarsın."


İki Efsane LA Aztecs'te yine bir araya gelmişlerdi. (R. Michels - J. Cruijff)

ABD'de Geçen İki Sezon ve Ardından Levante
78-79 sezonunda Cruijff, 32 yaşındayken Amerika'ya transfer oldu ve Los Angeles Aztecs için oynadı. Öncesinde Cosmos ile antreamanlara ve hazırlık maçlarına çıkmıştı ama hiç resmi maç oynamadan Aztecs'e geçti. Bir sezon oynadı ve Kuzey Amerika Futbol Ligi'nin en iyi oyuncusu seçildi. Ertesi sezon Cruijff, Washington Diplomats'a transfer oldu. 81 yılına girmeden oradan ayrıldı ve Levante'ye transfer oldu.

Levante'de sadece 10 maçta forma giyen Cruijff sadece iki gol atabildi. Zaten takıma ikinci devrenin başında takıma katılmıştı.

"Her dezavantajın Avantajı vardır."



Bir inat uğruna Ajax'tan ayrılıp, Feyenoord'a gitmişti

Yine, Yeniden Hollanda
11 Aralık 1981'de Ajax ile terkar kontrat imzaladı. İlk maçında da golünü atmayı başardı. 1981-82 yılında Ajax ile hem ligi hem kupayı kazandı. 16 maçta 7 gol attı. 35 yaşındayken Ajax ile üst üste ikinci şampiyonluğunu kazandı. 30 maçta 9 gol kaydetti. Artık yaşlanmıştı, eski hızı yoktu ama oyun kurmada yine de başarılı sayılabilirdi. Bu sezon ünlü penaltılardan birini attı. Penatlıyı pas olarak takım arkadaşı Olsen'e vermiş, o da topu Cruijff'a geri yollamış ve Cruijff da boş kaleye topu yollamıştı. Şeytani bir zeka ürünüydü kesinlikle. Bunu 25 yıl önce de yapmıştı aslında. Sezon sonunda Ajax Cruijff ile sözleşme yenilememeye karar verdi.

Bunun üzerine sinirlenen Cruijff takımın ezeli rakibi Feyenoord ile anlaştı. Takım başarılı oldu: Hem lig şampiyonluğunu hem de kupayı aldı. 36 yaşındaki Cruijff 44 maça çıktı ve 11 gol attı. Sezonun sonunda, 13 Mayıs 1984'te Zwolle ile oynanan son maçla aktif futbol yaşantısına son verdi.

"Tesadüfler de , planlı olabilir." 


Bu resimde, Barcelona'nın başındayken, eski öğrencisi Van Basten ile konuşuyor.
Teknik Direktörlüğü
Futbolculuğu bıraktıktan sonra Cruijff hiç dinlemedi. 1984-85 sezonunda Roda JC'nin teknik menajeri oldu. Bir sene sonra ise Ajax'ın başına teknik direktör olarak geçti. 85-86 ve 86-87 sezonlarında takımına Hollanda Kupası'nı kazandırdı. 85-86'da takım ligde tam 120 gol attı ama şampiyon olamadı. Diğer sezon da ikinci oldular. Ama takım 87 yılında Kupa Galipleri Kupası'nda finale çıktı ve Lokomotif Leipzig'i 1-0 yenerek şampiyon oldu. Takımda Van Basten, Armin Mühren, Jan Wouters ve Frank Rijkaard gibi isimler vardı.

Bu başarının ardından 87-88 yılında Barcelona eski efsane oyuncusunu teknik direktör olarak atadı. Barcelona 84-85'te son şampiyonluğunu almıştı. Takım iki sene ikinci olduktan sonra, 1990-91, 1991-92, 1992-93, 1993-94'te dört sene üst üste lig şampiyonu oldu. 1992'de tarihinde ilk defa Sampdoria'yı yenerek Şampiyon Kulüpler Kupası'nı aldı. Aynı sene takım Süper Kupa'yı da aldı. 1994 senesinde takım tekrar final oynadı ama Gullit, Van Basten ve Rijkaart'lı Milan'a 4-0 yenildi. 1994-95 ve 1995-96 sezonlarında kulüp yönetimi ile ters düştü ve hiç kupa alamadı. 96'da kulüpten ayrılırken, bir daha bu işi yapmacağına ant içtiğini söyledi.

Johan, Barcelona ile 11 kupa kazanıp, Barça tarihinin en başarılı antrenörü ünvanını aldı. "El Saviador" yani "Kurtarıcı" lakabına layık görüldü. Onun zamanından bu yana Barcelona "Hollanda ekolünü" benimsemiştir. Barcelona'da II. Dünya savaşı yıllarından bu yana en uzun süre görevde kalan teknik direktör olmuştur. Durum hâlâ da böyledir. Enteresan teknikler uyguladığı da söylenir. Bir keresinde, futbolculara nefes alıp vermeyi öğrenmeleri için Ajax antremanına opera sanatçısı getirttiği efsanesi yaygındır.

2008'de Ajax'ın Teknik Menajerlik teklifini teknik direktör Van Basten ile anlaşamadığı için geri çevirmiştir.

Teknik Direktörlüğü hakkında daha detaylı bir yazıyı ileride "Efsane Teknik Direktörler" serisinde ele alabiliriz...

 
"Top her zaman bacaklardan hızlı yol kat eder"

Cruijff Vakfı hayatında önemli yer tutuyor.
Futbol Dışında 
Cruijff 68 yılında Danny Coaster ile evlendi ve Chantal, Susila ve Jordi adında üç çocuğu oldu. Aile şu anda da İspanya'da, Barcelona'da yaşıyor. Oğlu Jordi Barcelona, Manchester United, Alaves gibi takımlarda oynadı. Babasının gölgesinde kalmamak için formasının sırtına "Jordi" yazar.

Cruijff bugün hâlâ futbolun filozofu olarak bilinir. Çok okuyan ve düşünen bir insan olan Cruijff entellektüel bir insan olarak bilinmesinin yanı sıra, derin de sadakat duyguları olan bir insan.

Günde 20 tane sigara içtiği için 1991'de Barcelona teknik direktörü iken bir kalp ameliyatı geçirdi. Kademeli olarak sigarayı azalttı ve şu an içmiyor ve sigaraya karşı aktif olarak kampanyalara katılıyor. 2004 hakkında bir belgesel film yapıldı. İsmi de "Johan Cruijff - En un momento dado." Türkçesi "Johan Cruijff - Evvel Zaman İçinde."

Şu an çalışmıyor ve İspanya'daki hayatını sürdürüyor. Arada sırada golf müsabakalarına katılıyor ve resim yapıyor. Zamanının çocuğunu torunlarıyla oynarak geçirdiğini belirtiyor.

Ve işte en sevdikleri:
  • En sevdiği teknik adam: Rinus Michels
  • En sevdiği futbolcu: Faas Wilkes ve Alfredo Di Stefano
  • En sevmediği futbolcu: Berti Vogtz
  • En beğendiği stad: Camp Nou
  • En sevdiği maç: 1966 Ajax - Liverpool maçı (Sisli maç olarak anılır)
  • En sevdiği forma: Klasik Ajax forması (Dinamizm veriyormuş)
  • Futbol dışında en sevdiği spor: Golf
  • En sevdiği yemek: Balık ve etli bezelye
  • En sevdiği içecek: İspanyol kırmızı şarabı
  • En sevdiği renk: Kırmızı
  • En sevdiği komedyen: Toon Hermans, Andre Van Duin
  • En sevdiği yazar: Robert Ludlum, Frederick Forsyth
  • En sevdiği müzisyen: Nat King Cole, Beatles, Laurens Van Looijen, Richard Clayderman
  • En sevdiği film: Baba (Orjinal isim: The Godfather)
  • En sevdiği mimar: Gaudi (İspanyol)
  • En sevdiği giyim markaları: Hugo Boss, Zegna
  • En sevdiği araba markası: Mercedes
  • En kızdığı şey: İnsanların moda düşkünlüğü


İkinci Ajax macerasından bir kare.


Kişisel Görüşüm
Bu yazıyı yazdığım tarihten beri çok daha fazla izledim Cruijff'u. Bir çok doksan dakika boyunca tüm dikkatimi ona vererek izlediğim maç sayısı çoktur. Nereden izleyebiliriz diyen varsa, blogda linkler var. Genelde 90 dakika bütün videolar. 1974 finalini, Ajax'ın 3 kez ardarda Şampiyon Kulüpleri götürüşünü 90 dakika izledim. Bazen sadece topun oyun dışı olduğu dakikaları kesiyorlar. Pele'yi Maradona'yı da izledim elbet. (Maradona'ya yetişmiştik gerçi) Ama bu ikisi de bana göre Cruijff gibi değildi. Cruijff azim denen şeyin en büyük göstergesi. Tilki gibi bir adam. Total Futbol anlayışının üzerine kurulduğu adam. Hatta eski Ajax antrenörü Kovacs, "bana Cruijff'ı bırakın, yanına 9 koşan adam bulayım ve takımınız şampiyon olsun" diyebilecek kadar ona güvenmekteydi. O Total Futbolu olduğu kadar, Total Futbol da onu geliştirmişti. Her yeri görebilme, yerine koyabilme yetisi vermişti. Başarısının sırrını buna bağlıyorum. Cruijff çok hızlı olmasına rağmen, ani frenler yapabilen bir adam. Bu frenlerin ardından da hızlı sprintler atabiliyor. Dengesi için ise diyecek bir şey bulamıyorum. Vuruyorlar yıkılmıyor. Bazen top sürerken tek eliyle motorcu gibi yere dokunacak sanıyorum. Oyunu okuyuşu ve pasları da mükemmel. Ayrıca halı sahada oynarken bizim bile yaptığımız bir hareket var. Cruijff bu hareketi çok terkarlar ve başarılı olurdu. Bu yüzden harekete "Cruijff dönüşü" deniyor. Aşağıda videolar bölümünde mevcut. Kendi adıyla anılan bir hareketi var yani adamın, varın siz düşünün.

İstatistikler (Oyuncu Olarak)
Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.


Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1964-65
Ajax
10
4

1965-66
Ajax
19
16

1966-67
Ajax
30
33

1967-68
Ajax
33
25

1968-69
Ajax
29
24

1969-70
Ajax
33
23

1970-71
Ajax
25
21

1971-72
Ajax
32
25

1972-73
Ajax
26
16

1973-74
Ajax
2
3

1973-74
Barcelona
26
16

1974-75
Barcelona
30
7

1975-76
Barcelona
29
6

1976-77
Barcelona
30
14

1977-78
Barcelona
28
5

1979
LA Aztecs
27
16

1980
Washington D.
27
10

1981
Washington D.
5
2

1980-81
Levante
10
2

1981-82
Ajax
15
7

1982-83
Ajax
21
7

1983-84
Feyenoord
33
11


Liglere Göre İstatistik (Sadece Lig)

  • Hollanda: 308 maç, 215 gol
  • İspanya: 153 maç, 50 gol
  • ABD: 59 maç, 28 gol

Milli Takım İstatistiği
  • 48 maç, 33 gol
Tüm Maçlar Dahil İstatistik

  • 663 maçta, 371 gol
  • Hollanda: 410 maç, 280 gol
  • İspanya: 184 maç, 63 gol
  • ABD: 59 maç, 28 gol
Ödüller / Kupalar

  • Ajax ile 3 kez ardarda Şampiyon Kulüpler Kupası (70-71, 71-72, 72-73)
  • Ajax ile 2 kez Süper Kupa (71-72, 72-73)
  • Ajaxi ile 1 kez Kıtalararası Kupa (71-72)
  • Ajax ile 8 kez Hollanda Ligi Şampiyonluğu (65-66, 66-67, 67-68, 69-70, 71-72, 72-73, 81-82, 82-83)
  • Ajax ile 5 kez Hollanda Kupası (66-67, 69-70, 70-71, 71-72, 82-83)
  • Ajax ile 2 kez "Avrupa'da Yılın Futbolcusu" ödülü (70-71, 72-73)
  • Barcelona ile 1 kez La Liga Şampiyonluğu (73-74)
  • Barcelona ile 1 kez "Avrupa'da Yılın Futbolcusu" ödülü (73-74)
  • Barcelona ile 1 kez İspanya Kral Kupası (77-78)
  • Feyenoord ile 1 kez Hollanda Ligi Şampiyonluğu (83-84)
  • Feyenoord ile 1 kez Hollanda Kupası (83-84)
  • Feyenoord ile Altın Ayakkabı (Hollanda Ligi) (1983-84)
  • IFFHS - Avrupa'da Asrın Futbolcusu (1999)
  • IFFHS - Dünya'da Asrın 2. Futbolcusu (1999)
*IFFHS: Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistiği Kurumu

 


Romario Efsane Futbolcular
Romario de Souza de Faria
"BÜCÜR"

(Doğum: 29 Ocak 1966 / Rio de Janerio, Favela)
(Santrafor)

Romario de Souza de Faria, Rio'nun gettolarında doğmuş, tipik Amerikan rüyası temasının Brezilya versiyonu olan "topçu olup hayatını kurtarmak" eylemini başarıyla gerçekleştirmiş bir adam. Yıldızlar yetiştirmekle şöhretli Brezilya'nın gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden biri olması tesedüf değil. Avrupa'da ve Brezilya'da geçirdiği onca yıl boyunca disiplinsiz bir oyuncu olarak anılmasına rağmen, o bu disiplinsizliğine rağmen gollerine hep devam etti.

Bücür lâkaplı Romario'nun kariyerinde 70 milli maçta 55 gol var. Ayrıca 1000 golü aşan Romario, bunu üç ligde, hem de defalarca kez gol krallığı elde ederek becerdi. Hollanda, İspanya, Brezilya, ABD ve Katar gibi ülkeleri dolaştı. Dünya'da yılın futbolcusu seçildi. Dünya Kupası'nın en değerli oyuncusu seçildi ve daha önemlisi o kupayı kaldırdı. FIFA'nın yüzüncü yıl dolayısıyla Pelé'ye yaptırdığı "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesinde de yer aldı.

Romario'nun badanacılık yaparak geçinen babasının oturduğu varoş kasabasında başladığı futbol yaşantısında ilk durağı küçük bir takım olan Olaria'ydı. Olaria'da hemen dikkat çeken Bücür, buradan Vasco de Gama'nın altyapısına alındı. Yıl 1981'di ve Romario da 15 yaşındaydı. 85 yılında ilk kez A takıma dahil edildi ve uzun süren bir profesyonel kariyer başlamış oldu.

"Tanrı beni insanlara gollerimle keyif vereyim diye yaratmış."
Vasco Yılları, Olimpiyat Şampiyonluğu ve PSV...Vasco de Gama A Takımı'nda oynadığı ilk sene 21 maçta 11 gole imza atan Romario, milli takım hocalarının da dikkatini çekmeye başlamıştı. Şimdilik 18 yaşaltı milli takımında oynuyordu. 1985 Dünya Gençler Şampiyonası'nda Brezilya kadrosunda yer alırken, Moskova'da bir otelin balkonundan işediği için kadro dışı bırakılıp geri yollandı! Bu eğitimsiz, acemi bir çocuk olduğuna verildi ve daha sonra affedildi.

Romario, ertesi sezon da gollerine devam etti. 1986 yılında çıktığı 40 maçta 30 gol kaydedince Brezilya'nın aranan oyuncularından olmuş ve Avrupa kulüplerinin de dikkatini çekmişti. 1987 yılında da iyi başladığı kariyerinde hızını kesmedi ve 37 maçta 24 gole imza attı. Yıl içinde ilk kez A milli takıma çağırıldı. O sene Vasco ile eyalet şampiyonluğuna da ulaştı. Her şey iyi gidiyordu. 1988 yılı 24 maçta oynadı 16 gole imzattı, takımını yine eyalet şampiyonluğuna ulaştırdı ve bu performansı sebebiyle Brezilya Olimpik Milli takımına çağırıldı. Turnuvaya katılmak üzere hazırlıklara başladı. Bu turnuva 21 yaşındaki Romario için uluslararası bir vitrindi ve o da bu vitrini en güzel golleriyle süslemek istiyordu.

1988 Olimpiyatlarına katılmak için Seul'e uçan Romario'lu Brezilya takımında daha sonradan Brezilya futbolunda önemli yerler edinecek olan Taffarel, Mazinho, Careca, Bebeto, Andre Cruz ve Jorginho gibi oyuncular da bulunuyordu. Bu genç kadro gruplarda üç maçını da kazandı ki, dönemin en iyi takımlarından Yugoslavya'yı da geçmişlerdi. Sonra Arjantin ve Batı Almanya'yı da yenen takım finalde Sovyetler'e uzatmalarda 2-1 yenildi. Ama Romario turnuva boyunca çok tehlikeli olmuş ve 7 golle turnuvanın gol kralı olmuştu. Artık transfer kaçınılmazdı. Son Avrupa Şampiyonu PSV devreye girdi.

PSV'nin transferde birçok rakibi vardı. Bir şekilde öne geçmek için sponsor Phillips devreye girdi. Phillips yöneticileri direk Brezilya'ya uçarak, hükümetle görüştüler. Brezilya devletinin borcundan 7 milyon dolar düşülmesini önerdiler. O zamanlar için oldukça yüksek bir maliyet olan bu para sebebiyle araya giren siyasilerin etkisiyle, Vasco yolladı Romario'yu PSV'ye. Toplam bonservis 7 milyondu ama ne kadarı Vasco'ya gitti ya da gitti mi, bilinmez.
Vasco'dan Hollanda'nın yolunu tutan Romario artık kendine yeni bir hedef belirlemişti. Guus Hiddink'in PSV'sine geldiği ilk sezonda şampiyonluk tadan Romario, 24 maçta 19 gole imza atarak gol kralı olmuş, iyi bir performans göstermişti. Sadece attığı gollerle değil; şık ve kıvrak çalımları, göze hoş gelen süratli futboluyla da Hollandalıların sevgilisi olmuştu bücür. Takımı adına Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek finalinde Real Madrid'e attığı gollerle (biri ilk ayakta, biri ikinci ayakta) dikkat çekmişti. Artık son şampiyon kadrodaki Gilhaus yerine ilk 11'in değişmez ismi olmuştu. Öyle ki, bunu anlayan Gilhaus İskoç takımı Aberdeen'e geçmişti. Sezon sonunda Brezilya milli takımıyla Kupa Amerika'ya da uzanan Romario milli takımlar bazındaki ilk başarısını da kazanmış oldu. Üstelik final maçının tek golünü atıp bir anlamda ülkesine kupayı getiren adam olmuştu.

1989-90 sezonu Romario'nun ikinci sezonuydu ve bazı sakatlıklar yaşamasına rağmen 20 maçta 24 gole imza attı. Bir kez daha gol kralı oldu fakat Mart ayında ayağının kırılması nedeniyle 2,5 ay oynaması daha fazla gol atmasını, belki de PSV'nin şampiyonluğunu engelledi. O sene takım şampiyonluğu Ajax'a kaptırdı ama Hollanda Kupası'nı aldı. Bu arada sezon içinde takım Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ikinci kez üst üste çeyrek finale kadar gelmiş ama bu sefer de Bayern'e elenmişti. Romario burada da attığı gollerle dikkat çekmişti. 6 golle, Marsilya'lı Papin ile beraber gol kralı oldu.

Bu performansıyla Brezilya'nın 1990 Dünya Kupası kadrosuna çağırılan Romario ve takımı işler iyi gitmedi. Brezilya en kötü turnuvalarından birini yaşayıp, ikinci turda turnuvaya veda etti. Romario, Careca ve Müller'in ardından yedek bekledi; sadece 66 dk forma giyebildi.

1990-91 sezonunda PSV, hocası Hiddink'i Fenerbahçe'ye yollamış ve yerine başka bir kariyerli teknik adam Bobby Robson'u getirmişti. Başarısız geçen Dünya Kupası'nın ardından kulüp kariyerine dönen Romario, PSV ile tekrar şampiyonluk elde etti. 25 maçta 25 gole imza atarak üçüncü kez üst üste gol kralı oldu (Bergkamp ile gol krallığını paylaştı) ve değerini iyice arttırdı. Buna karşın Kupa Galipleri Kupası'nda oynayan takım daha ilk turda Montpellier'e elenerek kazaya kurban gitti.

1991-92 sezonunda Romario teknik adam Bobby Robson ile sorunlar yaşıyordu. Robson'ın tüm uyarılarına rağmen sezon öncesi kampa katılmamış ve Brezilya'da tatilini geçirmişti. Geldiğinde ise ailevi problemleri olduğunu öne sürmüştü. Sonunda kazanan Romario oldu. Yönetim Romario'nun gitmesini sitemiyordu, aynı şekilde Robson da bunu istemiyordu. Romario'ya tavizler verildi. Romario sezon başında bir hazırlık maçında bileğinden sakatlanıp 3 ay takımdan uzak kaldı. Sezon boyunca sakatlıklarla boğuştu ve sadece 14 maçta forma giyebildi. Ama bu 14 maçta 9 gol bulmayı da becerdi.
Takım sezon sonunda ikinci kez üst üste şampiyon oldu, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ikinci turda Anderlecht'e elendiler.

1992-93 sezonunda sağlığına tekrardan kavuşan, Bobby Robson'un Sporting Lizbon'a geçişi ve yerine Hans Westerhof'un gelişiyle iyice rahatlayan Romario 26 maçta 22 gole imza attı. Buna rağmen takımı Feyenoord'un 3 puan ardında kaldı ve ikinci oldu. Romario Hollanda'daki misyonunu tamamlamış görünüyordu. Beş sezon boyunca toplamda 150'den fazla gol atmış ve üç şampiyonluk yaşamıştı. Talibi ise İspanyol devi Barcelona'ydı. Romario ile yönetimin arası zaten açıktı. Yönetim artık onu paraya çevirmek istiyordu. Romario Barcelona'nın yolunu tutarken, PSV'de yeni Brezilyalısını bulmuştu: Nazario Luis de Lima "Ronaldo."

"Sahaya girdiğimde ne yapacağımı biliyorsam neden antreman yapayım ki?"

Barcelona ve 1994 Dünya KupasıJohan Cruijff'un mutlaka istediği Romario, 1993-94 sezonunda 4 milyon dolar artı PSV ile bir seri hazırlık maçı teklifiyle Barcelona takımına dahil oldu. Dünya'nın en iyi forvetlerinden birini bu fiyata almak Barcelona'yı bir hayli keyiflendirmişti elbette. İlk 11'in değişmez oyuncusu olan Romario, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda iyi gidiyordu. Rüya Takım olarak nitelendirilen Barcelona, finale kadar çıktı ama Milan'a 4-0 yenildi. Oyuncu sezon boyunca 33 maçta 30 gol kaydetti. Barcelona şampiyon olurken, Romario bu sefer de La Liga gol kralı olmuştu. Kariyerinin zirvesindeydi ve dünyanın en iyi forvetlerinden biri olarak gösteriliyordu.

1994 Dünya Kupası'nda da en büyük yıldız adayıydı. 1992 yılının Aralık ayından beri milli takım forması giymiyordu. Parreira'yla da ağız dalaşına girmişti bu yüzden de Parreira onun huzur bozduğuna inanıyordu. Fakat sonra geri adım atıp, özür dileyen Romario, 9 ay sonra 1993'ün Eylül ayında kadroya dahil edildi.
Carlos Alberto Parreira yönetiminde Romario, Bebeto'nun forvetteki ekürisi oldu. 1988 Olmipik Milli Takımı'nda da beraber olan bu ikili büyük bir uyum ve başarı gösterdiler. Turnuvadan önce babasının kaçırılması nedeniyle zor günler yaşayan Romario (ki daha sonra babasının parasız kaldığı ve kendini kaçırttığı söylenmişti) ve yine eşinin saldırıya uğraması nedeniyle kahrolan Bebeto, ABD'de Brezilya'yı yönlendiren isimler oldular. İlk önce İsveç, Rusya ve Kamerun'un olduğu gruptan çıkan Sambacılar, daha sonra ikinci turda ABD'yi, çeyrek finalde Hollanda'yı, yarı finalde ise İsveç'i eleyip finale kaldılar.Finalde Arrigo Sacchi'nin "yakışıklı futbol" fikriyle evrilen İtalyası ile karşılaşan Brezilya, diğer maçlardaki kadar etkili olamadıysa da, oyundan kopmayarak maçı tamamladı. 0-0'ın ardından uzatmalarda da gol olmadı ve penaltılara kalan finalde Romario golünü yazdı. Penaltı kaçıran diğer süper star; İtalyan Roberto Baggio ise takımını kupadan etti. Romario takımının en golcüsüydü ve 5 golle turnuvayı gol krallığında ikinci sırada tamamladı. Dünya Kupası'nı kaldırarak daha büyük bir zafere imza atmıştı zaten. FIFA da onu Dünya'da Yılın Futbolcusu seçmişti.

Bu büyük zaferin ardından Romario uzun süre inzivaya çekildi. Kutlamalar ve tatil derken Barcelona'ya döndüğünde eski performansında değildi. Bir sene önce dünyanın en iyi hocası dediği; disiplin ve sistemli çalışmaya inanan teknik direktör Johan Cruijff'un gözünden düşmeye başladı. Cruijff ondan topu daha az ayağında tutmasını, şahsi oynamayı azaltmasını istiyordu. İkinci sezonunda sakatlıklarının da etkisiyle (gözünden ve dizinden ameliyat oldu) ligin ilk yarısında 13 maça çıktı ve 4 gol attı. Fakat Romario bunun yanında antremanlara geç kalmasının ve her gece, gece kulüplerine gitmesinin mazur görülmesini, Rio festivaline katılmayı ve daha şahsi oynamayı istiyordu, Brezilya'yı özlemişti. Barcelona teknik direktörü Cruijff ise sistem oyuncularını ve problem yaratmayan isimleri kadrosunda istiyordu. Romario'nun pası tercih etmeyen, fazla çalımcı oyununu da tercih etmiyordu. Belki de bir tek o Romario'yu gönderebilirdi takımından. Daha sezon bitmeden Ocak ayında Cruijff ve Barcelona ile yollar ayrıldı. Romario'ya Flamengo yolu göründü. Hava alanında binlerce taraftar tarafından karşılandı.

"O bir çizgi film kahramanıdır."
- Jorge Valdano.
Flamengo-Valencia-Flamengo-Valencia-Flamengo1995'te özlediği ülkesine dönen Romario aynı sezon Flamengo ile 37 maça çıktı ve 33 gol attı. Aynı sene takımında 10 numara tartışmasına sebep oldu. Kendisine verilen 10 numarayı Zico'nun forma numarasına hürmeten giymedi ve diğer futbolculara da aynısını önerdi. Daha sonra ise Zico'ya yapmadığını bırakmayan kendisi olacaktı.

Ertesi sene ise 1996'da 22 maçta 26 gol atarak hâlâ müthiş Romario olduğunu gösterdi. Bu sırada İspanya'dan başka bir ekip Valencia, problemli karakterine rağmen Romario'yu transfer etmek için düğmeye bastı. Devre arasında sezon sonuna kadar Valencia'ya imza atan Romario sadece 5 maç oynadı ama 4 gol attı. Teknik direktör Luis Aragones ile sürtüşmeler yaşamıştı. Bunun sonucunda kadro dışı kaldı ve bavulunu toplayıp Brezilya'ya gitti. Zorunlu bir şekilde kiralık olarak Flamengo'ya geri döndü ve 1997 sezonunda 23 maçta 21 gol attı. Brezilya milli takımı ile ise Kupa Amerika ve Konfederasyon Kupası alınmıştı. Üstelik Konferasyon kupasında 7 golle gol kralı olmuştu Romario. Bu sayede Valencia tekrar çağırdı onu. Teknik direktör Aragones gitmişti. Romario bu sefer 4 maça çıktı ve 1 gol attı. Valencia'da istediği ortamı bulamamıştı ve işler de iyi gitmiyordu. Devre bitmeden bir kez daha Flamengo'ya döndü Romario. Rahat olduğu yer ülkesi Brezilya'ydı. Burada antrenmanlara çıkmayacak, futvoley oynayacak, gece kulüplerinde dağıtabilecek buna rağmen gollerine devam ettiği için vazgeçilemeyecekti.

Flamengo forması ile 1998'de 28 maçta 24 gol attı. Buna karşın sezon biterken Mayıs ayında diz arka bağları kopan yıldız oyuncu milli takımın 1998 Dünya Kupası aday kadrosuna çağırılmadı. 1997 yılında Kupa Amerika'yı alan ve aynı sene FIFA Konfederasyon Kupası'nı kazanan takımın banko santraforu, Brezilya'nın büyük yıldızıydı. Romario sakatlığının geçtiğini söylediyse de Zagallo onu tekrar kadroya çağırmadı. Bu durum, teknik direktör Zagallo ile mahkemelik olmasına kadar giden bir duruma yol açtı. Romario performasına ve iyileşmesine (ya da iyileştiğine inanmasına) rağmen milli takıma alınmamasına kızmış ve Brezilya'da bir barın tuvaletine Zagallo'nun klozete oturmuş bir şekilde karikatürünü çizdirmiş, altına da imzasını atmıştı. Hatta teknik menajer Zico da ona tuvalet kağıdı uzatıyordu. Zagallo ve Zico bunun üzerine dava açmış ve de kazanmışlardı. Resmi sildirmişlerdi. (Resim aşağıda) Sonuçta artık milli takımda Romario yoktu ve Brezilya milli takımı finalde Fransa'ya 3-0 yenilecekti...

1999'da 34 maçta 29 gol atarak, tartışmalı karakterine rağmen, sportif klasını sayısız kez olduğu gibi bir kez daha ıspatladı Romario. Takımı sonradan adı Sudamericana'ya çevirilen Mercosur Kupası'nı aldı, Romario gol kralı oldu.
Adı yine Avrupa kulüpleriyle anılmaya başlamıştı. Inter, Lazio, Fenerbahçe ve Ajax adaylar arasında gösteriliyordu. Hem de 33 yaşında olmasına rağmen. Fakat bu sefer takımının Juventude'ye 3-1 yenildiği maçın ardından bir gece kulübünde sabahlaması üzerine takımdan kovuldu. Arızalıkta Romario'dan pek de aşağı kalmayan takımın diğer yıldızı forvet Edmundo, "biz üzüntüden sabahlara kadar uyuyamazken, o gece kulüplerinde sabahlıyor. Bu kabul edilemez" diyordu. Avrupa kulüplerinin de gözünden bir kez daha düştü Romario.

"Ben para gibiyim. Eninde sonunda insanlar içten içe beni seviyorlar."


Yine Tekerrür: Vasco de Gama ve Yurt Dışı
Romario 2000 yılında ilk göz ağrısı Vasco de Gama'ya döndü. İlk sezonunda 44 maçta 39 gol attı ve takımını tek başına Brezilya Serie A şampiyonu yaptı. Aynı sene takımı Mercosur kazanınca, Romario iki sene üst üste farklı takımlarla hem gol kralı olmuş, hem de bu kupaya ulaşmış oldu. 2001 sezonunda 27 maçta 34 atarak yine gol kralı olurken, 2002 sezonunda ise 32 maçta 23 gol attı. Daha sonraki durak Fluminense'ydi. 2003 sezonunda 22 maçta 15 gol attı. 2002 Dünya Kupası kadrosuna disiplinsiz olduğu gerekçesiyle Scolari tarafından alınmadı. Brezilya şampiyonluğa ulaştı.

Katar takımı Al-Saad'ta 2002-03 sezonu geçirdi. Sadece 3 maçta forma giydi ve Fluminense'ye dönüp 21 maçta 13 gole ulaştı. 2004'te ise 13 maçta 5 gol attı. Fluminenseli bir taraftarı dövmüşlüğü de var bu sezon içinde. 2005'te sözleşmesinin bitmesinin ardından bir kez daha Vasco de Gama'ya döndü ve iki sezon burada forma giydi. İlk sezonunda 31 maçta 22 gol atıp gol kralı olduğunda 39 yaşındaydı. İkinci sezonun başında takımın deplasman maçlarına gitmek istemediğinden (!) yönetimle anlaşmazlığa düştü. Sadece kupa maçlarında oynayıp 11 maçta 9 gol kaydetmişken, ABD takımlarından Miami FC'ye imza attı. 23 maçta 18 golle başarılı bir sezon geçirdi. 2006-07 sezonunda Avustralya takımlarından Adelaide ile 4 maça çıktı. 2007'de Vasco'da 6 maçta 3 gol attı. Şubat 2008'de 1,000 gol barajını aşan bir futbolcu olarak futbola veda etti. 2009'da babasının tuttuğu küçük bir Rio takımı olan America ile tek bir maça çıktı. 68'inci dakikada oynuya girip 22 dakika sahada kaldı ve o maçla takım Carioca şampiyonasına yükselirken, Romario da babasının arzusunu kırmamış oldu.

"Tanıdığım en tembel futbolcu."
- Carlos Alberto Parreira
Futbolculuk Sonrasında Romario
Futbol sonrasında da hayatı ile hep göz önünde olan Romario, 2009 yılında Brezilya Sosyalist Partisi'ne üye oldu ve aktif yardımlaşma kampanyalarında yer aldı. Bir sonraki seçimlerde meclise aday gösterilmesi bekleniyor. Bu sene içinde alkolmetreye üflemediği için ceza yemesiyle de gündeme gelmişti. Futbolculuk hayatı da zaten hovardaydı. Hâlâ gece kulüplerini gezmekle meşgul. Brezilya'da kimilerince sadece serseri, kimilerince ise daha şiddetli bir öfkeyle kötü örnek olarak görülmekte. Henüz ciddi bir teknik direktörlük deneyimi yok. 2-3 maçlık antrenör/oyunculuğu var Vasco'da.

Kişisel Görüşüm
İzleme fırsatımız çok oldu, şükür! Bu kadar yeteneklerle donatılmış bir golcü ben daha görmedim. Meselâ en iyi golcüler sıralaması yapsam Gerd Müller benim için daha üst sıradadır ama Romario'nun artıları becerileriydi. Sadece bir tek vuruşçu ya da sadece bir sutör forvet, ya da sadece topu nereye vurması gerektiğini bilen bir santrafor değildi. Kıvrak, çalımlarıyla bel kıran, şık hareketlere imza atan, bunun yanında da hep gol krallığı yarışının içinde kalacak kadar gol atan bir santrafordu. Bu özellikle sahip başka biri daha yoktur. Yani Romario olmak için hem çok iyi bir golcü, hem de çok iyi bir oyuncu olacaksınız. Bir de özel hareketi vardı, sıkıcı geçen maçlarda ceza sahasına girmeden topu dizine kadar yükseltir, sektire sektire kaleye giderdi. Galatasaray maçında yapmıştı, sonu başarılı bitmese de; gözünümün önünde hâlâ. Tam Sergen kafasında bir adam olduğunu ekleyeyim. Bar bar gezer, arkadaşları antrenmandayken plaj futbolu oynamaya gider, gece külübü kavgalarına karışır, taraftar döverdi. Yok yok, Sergen kafasında demek Sergen'e büyük haksızlık olur! Romario başka bir şey. Ülkemize gelmiş olsaydı es kaza, görürdük curcunayı. Sergenler, Jo'lar falan melek kalır gece hayatı konusunda. Farklı bir deneyim olurdu...

"Michael Jackson'ı ben öldürmedim, Rio de Janeiro'ya domuz gribini getirmedim, kimseyi soymadım. Yine de Brezilyanın en azılı haini gibi gösteriliyorum."

İstatistikler (Oyuncu Olarak)
Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.


Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1985
Vasco de Gama
21
11

1986 Vasco de Gama4030

1987 Vasco de Gama3723

1988 Vasco de Gama2416

1988-89 PSV2419

1989-90 PSV2023

1990-91 PSV2525

1991-92 PSV149

1992-93 PSV2622

1993-94 Barcelona3330

1994-95 Barcelona134

1995 Flamengo3733

1996 Flamengo2226

1996-97 Valencia54

1997 Flamengo2321

1997-98 Valencia41

1998 Flamengo2824

1999 Flamengo3528

2000 Vasco de Gama4439

2001 Vasco de Gama2734

2002 Vasco de Gama3223

2002Fluminense2215

2002-03Al Sadd30

2003Fluminense2113

2004Fluminense135

2005 Vasco de Gama3122

2006 Vasco de Gama00

2006Miami2318

2006-07Adelaide United41

2007 Vasco de Gama63

Liglere Göre İstatistik
  • Brezilya: 457 maç, 364 gol
  • Hollanda: 109 maç, 98 gol
  • İspanya: 55 maç, 39 gol
  • Katar: 3 maç, 0 gol
  • ABD: 23 maç, 18 gol
  • Avustralya: 4 maç, 1 gol
Milli Takım İstatistiği
  • 70 maç, 55 gol
Tüm Maçlar Dahil İstatistik
  • 1256 maçta, 1042 gol
Şampiyonluklar / Kupalar
  • Brezilya Milli Takımı ile 1 kez FIFA Dünya Kupası (1994)
  • Brezilya Milli Takımı ile 1 kez Konfederasyon Kupası (1997)
  • Brezilya Milli Takımı ile 2 kez Kupa Amerika (1989, 1997)
  • Brezilya Olimpik Milli Takımı ile 1 kez Olimpiyat İkinciliği (1988)
  • Barcelona ile 1 kez İspanya Ligi şampiyonluğu (1993-94)
  • Barcelona ile 1 kez Şampiyonlar Ligi Finali (1993-94)
  • Barcelona ile 1 kez İspanya Süper Kupası (1993-94)
  • PSV Eindhoeven ile 3 kez Hollanda Ligi şampiyonluğu (1988-89, 1990-91, 1991-92)
  • PSV Eindhoeven ile 2 kez Hollanda Kupası (1988-89, 1989-90)
  • PSV Eindhoeven ile 1 kez Johan Cruijff Şildi [Hollanda Süper Kupası] (1991-92)
  • Vasco de Gama ile 1 kez Brezilya Serie A şampiyonluğu (2000)
  • Vasco de Gama ile 2 kez Carioca Eyaleti Şampiyonluğu (1987, 1988)
  • Vasco de Gama ile 1 kez Mercosour Kupası [yeni adı Sudamericana] (2000)
  • Flamengo ile 2 kez Carioca Eyalet şampiyonluğu (1996, 1999)
  • Flamengo ile 1 kez Mercosour Kupası [yeni adı Sudamericana] (1999)
  • Flamengo ile 1 kez Güney Amerika Süper Kupası (1996)
  • Al-Sadd ile 1 kez Katar Şampiyonluğu (2003)
  • Al-Sadd ile 1 kez Prens Kupası (2003)
Bireysel Başarılar
  • 1 kez Yaz Olimpiyatları Gol Krallığı (1988)
  • 3 kez Hollanda Ligi gol krallığı (1988-89, 1989-90, 1990-91)
  • 2 kez Hollanda Kupası gol krallığı (1988-89, 1989-90)
  • 1 kez İspanya Ligi gol krallığı (1993-94)
  • 1 kez FIFA Dünya Kupası'nın En İyi Oyuncusu (1994)
  • 1 kez FIFA Dünya'da Yılın Futbolcusu (1994)
  • 2 kez UEFA Şampiyonlar Ligi Gol Krallığı (1989-90, 1992-93)
  • Altın Onze [Fransız Futbol Dergisi](1994)
  • 1 kez FIFA Konfederasyon Kupası Gol Krallığı (1997)
  • 2 kez Rio-Sao Paulo Turnuvası Gol Krallığı (1997, 2000)
  • 2 kez Brezilya Kupası Gol Krallığı (1998, 1999)
  • 2 kez Mercosul Kupası Gol Krallığı (1999, 2000)
  • 3 kez Brezilya Serie A Gol Krallığı (2000, 2001, 2005)
  • 1 kez Kıtalararası Kupanın En Değerli Oyuncusu (2000)
  • 1 kez Brezilya'da Yılın Oyuncusu (2000)
  • 1 kez Güney Amerika'da Yılın Oyuncusu (2000)

"Kayzer" Franz Beckenbauer

 (Doğum: 11 Eylül 1945 / Münih, Batı Almanya)

(Libero, Defansif Orta Saha)

Tam ismi "Franz Anton Beckenbauer" olan Alman futbolunun bu efsane ismi, futbolda libero kavramının gelişmesine çok büyük katkılar yapmış bir oyuncu. Franz kariyeri boyunca defansta yada defansif orta saha pozisyonunda oynamasına rağmen oyunu geriden yönetmesi, iyi top kullanması ve liderlik özellikleri sayesinde "Kayzer" lâkabını almış biri. Kayzer lâfı Türkçemizde de Germen İmparatorluğu zamanındaki Alman imparatorlarına verilen tarihi ünvan. Birçok kişi için Alman futbolunun yetiştirdiği gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olarak görülür Kayzer.

2 kere Avrupa'da Yılın Futbolcusu ödülü alan, Batı Almanya adına 103 maça çıkıp 3 Dünya Kupası'nda forma giyen, hem oyuncu hem de teknik direktör olarak Dünya Kupası kaldıran, kulüp kariyerinde 3 Şampiyon Kulüpler Kupası, bir de Kupa Galipleri Kupası bulunan Beckenbauer gerçekten de en iyilerden. IFFHS'nin Avrupa'da Yüzyılın Oyuncusu seçiminde Cruijff'un arkasından ikinci, Dünya'da Yüzyılın Oyuncusu seçiminde ise Pele ve Cruijff'un ardından üçüncü olmuştur. FIFA'nın yüzüncü yıl dolayısıyla Pelé'ye yaptırdığı "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesinde de yer almaktadır.


"Takım oyunu oynayan bir adam olarak, bireysel olarak
bu kadar yükseklerde tutulmaktan biraz rahatsız oluyorum."


Futbola Başlangıç
Futbola mahallesinin takımı SC Münih ile başlayan ve 1959 yılında Bayern Münih altyapısına katılan Franz Beckenbauer'ın asıl tuttuğu takım Fritz Walter'li 1860 Münih'ti. Fakat 14 yaşaltı turnuvasında Bayern'in dikkatini çekmişti. Orta sahada forma giyerek iyi bir performans ortaya koymuştu. Bu sırada Almanya genç milli takımında oynamaya da devam ediyordu. 18 yaşındayken hamile kalan kız arkadaşıyla evlenmeyi reddettiği için futbol federasyonu tarafından takımdan çıkarıldı. Fakat daha sonra dönemin Genç Milli takım antrenörü Dettmar Cramer'in araya girmesiyle affedildi.

O zamanlar Bayern Münih, sadece bölgesel ligde yer alan bir takımdı. Takımının Bölgesel Güney Ligi'nde Stuttgart Kickers ile yaptığı maçta ilk kez A takım formasını sol açık olarak sırtına geçirdi. Takvimler 5 Haziran 1964'i gösteriyordu ve Franz daha 19 yaşındaydı.

Bayern'in Yükselişi ve 66 Dünya Kupası
Beckenbauer Bayern ile sadece bir sezon Bölgesel Lig'de forma giydi. Ardından aynı sezonun sonunda Bayern takımı Bundesliga'ya yükseldi. Takım daha yükseldiği sezon olan 65-66 sezonunda lig üçüncüsü olmayı becerdi ve Almanya Kupası'nı müzesine götürdü. Bu sayede Kupa Galipleri Kupası'na katılamaya hak kazandı. Üstelik şampiyonun sadece üç puan gerisinde sezonu bitirmişlerdi. Bu tarihten itibaren Alman futbolunda devrim yaşanıyor, o zamana kadar hiç başarılı olamamış Bayern, bu tarihten itibaren Batı Almanya'nın en büyüğü olma yolunda ilerliyordu. Franz ise ilk kez sezonun başında milli takım forması giyiyordu. Sezon sonunda yaklaşan Dünya Kupası kadrosuna da çağırıldı ve İngiltere'nin yolunu tuttu.

66 Dünya Kupası Beckenbauer ve Batı Almanya için çok iyi başladı. Bu turnuvada orta sahada, defansif orta saha olarak oynayan Franz daha ilk maçta İsviçre'ye iki gol attı ve maçı Batı Almanya 5-0 kazandı. Daha sonra Arjantin ile beraber kalan, İspanya'yı 2-1 yenen takım çeyrek finale yükseldi. Uruguay'a karşı 4-0 kazanılan çeyrek final maçında da golünü atan Beckenbauer, yarı finalde Sovyetler'i de boş geçmedi. Maç 2-1 kazanıldı ve Batı Almanya finalde ev sahibi İngiltere ile karşılaştı. Final maçında normal süre 2-2 berabere bitti. Batı Almanya'nın golü 89. dakikada gelmişti. Uzatmalarda çizgiyi geçmeyen bir golle 3-2 geriye düşen Batı Almanya daha sonra bir gol daha yedi ve 4-2 kaybederek kupadan oldu. Beckenbauer turnuvanın en iyi genç oyuncusu seçildi.

"O zamanların en iyi oyuncusunu Bobby Charlton'ı tutmakla görevlendirilmiştim. Bobby daha sonra bana Alf Ramsey'nin kendisine <şu yakışıklı Alman çocuğa dikkat et> dediğini söyledi. O da beni tutmuş."


Kupa Galipleri Kupası ve İlk Şampiyonluk
66-67 sezonunda Bayern ligde pek başarılı olamadı. Sürpriz bir şekilde ligi kazanan Braunschweig tüm Batı Almanya'yı şaşırttı. Bayern ligi altıncı bitirdi ama ilk kez oynadığı Avrupa Kupaları'nda ilk kupasını alacaktı. Tatran, Shamrock Rovers, Rapid Viyana, Standart Liege gibi takımları geçen Bayern finalde İskoç temsilcisi Rangers ile karşılaştı. 0-0 biten normal sürenin ardından uzatmalarda Roth ile gelen tek golle Bayern kupayı müzesine götürdü.

67-68 sezonunda ise takım beşinci olarak istediğini alamadı. 68-69 sezonunda ise takım çok başarılı bir performansla yükselişinin ikinci safhasına geçti. Takım kaptanlığına getirilen Beckenbauer ve özellikle de Gerd Müller'in oyunu ile takım 2 puanlı sistemde en yakın rakibine 8 puan fark atarak şampiyon oldu. Bu süre zarfında Franz bir defansif orta saha oyuncusu olarak geriden oyun kurarak ve hücuma destek vermeye başladı.

69-70'de yine şampiyonluk mücadelesi yapıldı ama Mönchengladbach şampiyon oldu. Avrupa macerası da kısa sürdü ve daha ilk turda St. Etienne, Bavyera temsilcisini saf dışı bıraktı.

"Kuvvetli olan kazanmaz, kazanan kuvvetli olur."

1970 Dünya Kupası
Dünya Kupası'nda ilk üç maçta Peru, Bulgaristan ve Fas'ı yenerek çeyrek finale çıkan Batı Almanya geçen Dünya Kupası finalinde yenildiği İngiltere'yi 3-2 ile geçti ve Beckenbauer bu maçta bir de gol attı. Bu turnuvada geçen kupadaki gibi defansif orta saha mevkisinde oynuyordu. Yarı finalde "Yüzyılın Maçı" olarak adlandırılan İtalya-Batı Almanya maçı oynandı. İtalya 89'uncu dakikaya kadar maçı 1-0 önde götürdü fakat Beckenbauer'li Batı Almanya Schnellinger'in ayağından bulduğu golle maçı uzatmaya götürdü. Heyecan kasırgası olarak süren maçta Müller takımını 2-1 öne geçirdi ama Burgnich, İtalya adına skoru eşitledi. Altı dakika sonra da Riva ile İtalyanlar 3-2 öne geçti. Dakikalar 110'unu gösterdiğinde Müller Batı Almanya'yı umutlandırdıysa da hemen bir dakika sonra Rivera skoru belirledi: 4-3. Batı Almanya bu maçın ardınan üçüncülük maçında Uruguay'ı 1-0 ile devirerek turnuvayı üçüncü olarak noktaladı.



"Pele futbol tarihindeki en büyük oyuncuydu ve hâlâ da öyle. Futbolu başkalarının ulaşamayacağı bir mükemmellikle oynardı. P-E-L-E. Bu dört harf futbolun en güzel tarafında yer alıyor."



Şampiyonlar Şampiyonu Bayern ve Batı Almanya'nın Şampiyonlukları
70-71'de bir önceki sezon olduğu gibi Bayern, Mönchengladbach'ın ardından ikinci oldu, fakat bu sefer Almanya Kupası'nı kazanarak teselli buldu.

71-72 sezonunda Bayern, Müller'in 40 gol attığı sezonda şampiyon oldu. Aynı sezon kupa galipleri kupasında ise yarı finale kadar çıkıldı. Ertesi sezon Bayern'in üst üste ikinci şampiyonluğu geldi. 2 puanlık sistemde en yakın rakipleri Köln'e 11 puan fark attılar. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ise çeyrek finalde daha sonra kupayı alan Cruijff'lu Ajax'a toplamda 5-2 yenildiler.

1971 yılında milli takım kaptanlığına seçilen Franz'ın Batı Almanya'sı elemeleri rahat geçmişti. Grupta Polonya, Türkiye ve Arnavutluk vardı. Bu gruptan lider çıktılar. Çeyrek finalde ise İngiltere'yi 3-1 ve 0-0'lık sonuçlarla eleyerek, dörtlü finale kaldılar. Yarı finalde Belçika'yı 2-1, finalde Sovyetler'i 3-0 yenerek kupaya uzandılar. Beckenbauer'in kaptan olarak ilk kupasına uzandı.

73-74 sezonunda Bayern, Almanya'nın en büyüğü olmaya devam etti. Üç kez üst üste şampiyon olan takım Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ise finalde ilk maçta 1-1 berabere kaldıkları Atletico Madrid'i, tekrar maçında 4-0 yenerek ilk kez Şampiyon Kulüpler Kupası'nı evlerine götürdüler. Kupa kaptan Beckenbauer'in ellerinde yükseliyordu. 1974'te Batı Almanya futbolu Avrupa'da tavan yapmıştı ve 1974 Dünya Kupası'ndaydı sıra.

1974 Dünya Kupası ülkede yapılıyordu ve Batı Almanya en büyük favoriler arasındaydı. Lakin Hollanda fırtına gibi eserek Almanya'ya büyük rakip oldu. İlk turu rahat geçen Batı Almanya, grubun son maçında Doğu Almanya'ya 1-0 yenilerek büyük tepki topladı. Hatır şikesi olduğu hâlâ düşünülmektedir. Fakat Batı Almanya ikinci olarak başka bir şeyi daha hesaplamıştı belli ki. Arjantin, Hollanda ve Brezilya'nın yanına dördüncü olmaktansa, bu ikincilik sayesinde Polonya, İsveç ve Yugoslavya ile eşleştiler. Bu grubu 3'te 3 yaparak bitirdiler ve finalde Hollanda ile karşı karşıya geldiler. Bu unutulmaz finalde de daha 2'inci dakikada 1-0 geriye düşmelerine rağmen maçı 2-1 kazandılar ve kupanın sahibi oldular. Beckenbauer de bu takımın kaptanıydı. Bu kariyerinin zirvelerinden biri olmuştu.


"Hollanda takımı daha cesur ve daha yaratıcı oyunculardan kuruluydu, ama daha disiplinsizdiler. Rakiplerine kendilerinin daha iyi olduklarını göstermek ve hissettirmek istiyorlardı, ama gol atmayı ve oyunu kontrol etmeyi unuttuyorlardı."



Bayern Seriye Devam Ediyor
74-75 sezonunda ise büyük bir düşüş ve rehavet gerçekleşti. Takım ligi 10. sırada bitirdi. Yine de bir önceki kupanın son şampiyonu olmalarından dolayı katıldıkları Şampiyon Kulüpler Kupası'nda bu kez Leeds'i 2-0 ile geçip kupayı bir kez daha aldılar. 75-76 sezonunda ise lig üçüncüsü olarak biraz toparlandılar ve bir kez daha Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanarak kupayı müzelerinde saklama şansına eriştiler. Bu kez de St. Etienne, Bayern'in kurbanı olmuştu. Aynı sene Kıtalararası Kupa da Bayern'indi.

76 yılında oynanan Avrupa Şampiyonası'nda da Batı Almanya'nın kaptanlığını yapan Beckenbauer, bu turnuvadan boynu bükük ayrıldı. Finalde penaltılarla Çekoslovakya'ya yenildiler. Panenka o ünlü penaltısını gole çevirmişti...

76-77 sezonunda Franz son kez Bayern forması giydi ve takım yedinci oldu. Avrupa'da da bu sefer işler istenilen gibi gitmemişti. Bayern çeyrek finalde Dinamo Kiev'e elenmişti. Bu sezondan sonra Franz Beckenbauer kendisine Kuzey Amerika Futbol Ligi takımlarından Cosmos'un teklif ettiği astronomik ücreti kabul etti ve Yeni Dünya'nın yolunu tuttu...


"Gerd tek doğru seçimdi. Başkası yoktu. Bayern ne kazandıysa Gerd'e şükretmeli."


ABD-Batı Almanya-ABD Üçgeni
1977 sezonu ile birlikte Amerika'da oynamaya başlayan Franz Beckenbauer ilk sezonunda takımına şampiyonluğu getirdi. Ahmet ve Nasuh Ertegün kardeşlerin kurduğu ve finansal destek sağladığı Cosmos takımı Beckenbauer ile birlikte Pele, Carlos Alberto, Chinaglia, Stephen Hunt ve eski Galatasaraylı Yasin Özdenak gibi isimleri kadrosunda barınyordu.

1978'de tekrar şampiyon olan takımdan Pele ayrılmıştı ama Neeskens ve Wim Rijsbergen katılmıştı. Bu sırada Batı Almanya'nın 1978 Dünya Kupası kadrosuna çağırılmadı. 1979'da şampiyon olamadılar ama 1980 sezonunda tekrar şampiyonluğu elde ettiler. Sezon sonunda Beckebauer tekrar Almanya'ya dönmek istedi ve Hamburg'a imza attı.

Artık 35 yaşında olan Beckenbauer, Bayern'deki Breitner'ın darbesi üzerine eski takımı yerine imza attığı Hamburg'da iki sezon geçirdi. İlk sezonda (1980-81) ikinci olan takım, ikinci sezonda (1981-82) Bayern Münih'in ve ikinci Köln'ün önünde şampiyonluk yaşadı. Avrupa'da ise bir UEFA üçüncü turu, bir de UEFA finali gördü ve Göteborg'a kaybetti. İki sezonda sakatlıklar dolayısıyla sadece 28 maçta forma giyebildi.

38 yaşındayken ABD'ye dönen Franz, bir sezon daha Cosmos kadrosunda yer aldı ve sezon sonunda aktif futbol yaşamına nokta koydu. Bu sezon Cruijff ile de birlikte oynamışlardı.

"1974 Dünya Kupası'na şükürler olsun ki, dört yıl Amerika'da futbol oynayabildim."


Teknik Direktörlüğü ve İdari Görevleri
Jupp Derwall'in istenilen başarıyı gösterememesi üzerine futbolu bıraktıktan sadece bir sene sonra 1984'te Batı Alman milli takımının başına getirilen Franz Beckenbauer, Dünya Kupası elemelerini başarıyla geçti. 1986'daki Dünya Kupası'nda teknik direktör olarak ilk başarısını elde eden Franz, finalde Arjantin karşısında Maradona'ya engel olamadı ve keyifli geçen maçı 3-2 kaybetti.

Bundan sonra milli takımı başında devam eden Franz, 1988 Avrupa Kupası'nda şampiyon Hollanda'ya elenerek kupayı dördüncü tamamladı. 1990 Dünya Kupası elemelerini geçen takım 1990 Dünya Kupası'nda İtalya'ya başarı için gitti. Batı Almanya finalde Arjantin'den rövanşı Brehme'nin penaltıdan attığı golle 1-0 aldı ve kupanın sahibi oldu. Bu başarı ile Beckenbauer, kupayı hem futbolcu hem de antrenör olarak alan iki isimden biri (Diğeri Mario Zagallo), kupayı hem kaptan hem de antrenör olarak alan tek oyuncu oldu.

1990-91 sezonunda Marsilya'nın teklifini kabul eden Beckenbauer, takımına Fransa şampiyonluğunu getirdi. Papin'in 23 golüyle iyi futbol oynayan bir Marsilya takımı yarattı. Kaldı ki yarattığı takım iki sene sonra bu kupayı alacaktı. Sezon sonunda Almanya'ya dönmek istediğinden takımı bıraktı.

1993 yılının Aralık ayında Bayern'in başına geçen Franz, takımı şampiyon yaptı ve 1994 yılında teknik adamlığı bırakıp Bayern'in başkanı oldu. Ardından iki sene başkanlığı yürüttü ve kulubün şirketleşme süreci sonucunda başkanlığı bıraktı. 1996'da tekrar takımın başına geçti ve takım ile finalde Bordeaux'u 2-0 ve 3-1 yenerek, UEFA Kupası'nı kazandı.

1996-98 sezonları arasında tekrar başkan oldu fakat 1998'te Alman Futbol Federasyonu asbaşkanı olunca görevi bıraktı. Sonra tekrar takıma başkan oldu ve 2009'a kadar başkanlık yaptı. 2009'da yerini eski arkadaşı Uli Höness'e bıraktı. Hâlen Bayern Münih camiası üzerinde sözü geçerlidir ve hayatının her alanında saygı duyulan bir kişiliktir.


"İtalya 90 benim yaşadığım en önemli Dünya Kupası'ydı diyebilirim.
Bir takımı zafere götürmekten daha iyi bir şey yok."



Futbol Dışında
İşçi sınıfına mensup Baba Franz Beckenbauer, oğlunun futbol oynamasına kızan bir babadır. Savaş zamanında yıkık-harap bir Münih'te büyüyor olması hırslı ve azimli kişiliğinin kaynağıdır belki de.

Hayatı boyunca üç kere evlenen (Brigitte Beckenbauer, Sybille Beckenbauer, Heidi Burmester) Franz'ın bu evliliklerden üç oğlu, iki kızı bulunuyor. Şu an üçüncü eşi Heidi Burmester ile Müni'te yaşıyor. Oğullarından Stefan profesyonel bir futbolcu.

Son derece zeki, akıllı ve politik kararlar vermeyi bilen biri olarak tanınan Franz, yönetici özellikleriyle futbolun içine girdiğinden beri Almanya'ya yön vermekte olan birisi. Özel hayatında şık giyinmeye özen gösteren Beckenbauer, aynı zamanda kitap okumayı ve felsefeyi seven bir entelektüel. Zaman zaman paraya düşkünlüğü sebebiyle eleştiri oklarını üstüne de çekmiştir yine de. Para yüzünden iki single çıkarmışlığı bile var. (Yan resimde) Bu konuları şöyle bir üstünden geçmiş olalım, ama Klasik Futbol'da bu olaylar daha çok tartışılır elbet.

Kişisel Görüşüm
Beckenbauer izlemeye doyamayacağınız adam. Libero denen pozisyonu stoperlerin arkasını süpüren adamdan, ofansa katkıda bulunan oyun kuran adama çevirdiği için bile dünyanın en büyük oyuncularından biri sayılabilir. Oldukça zeki bir adam olduğunu oyunu okuyuşuyla da gösteren Franz Beckenbauer, çok iyi de bir pasör. Uzun paslar da iki adam tanırım o dönemlere dair, biri Beckenbauer diğeri ise Overath. İkisi de aynı Batı Almanya takımının elemanı. Alman futbolu o olmadan başka bir futbola dönüşebilirdi gerçekten. Löw ile tekrar iyi oynayan bir takım kuran Almanlar, 90 ve 2000 arasındaki dönemde beni bezdirmişlerdi. 70'li yılların Beckenbauer'li takımı ise durağanlıktan çok uzak. Franz da o takımın kaptanı ve gerçekten de bana göre "Gelmiş Geçmiş En İyi 5 Oyuncu" içinde yer alması gerek.

"Dünyanın geri kalanı kusura bakmasın ama önümüzdeki
birkaç yıl yenilmeyeceğiz."
- 1990 Dünya Kupası Şampiyonluğundan sonra...







İstatistikler (Oyuncu Olarak)
Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.


Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1965-66
Bayern Münih
33
4

1966-67
Bayern Münih
33
2

1967-68
Bayern Münih
28
4

1968-69
Bayern Münih33
2

1969-70
Bayern Münih34
6

1970-71
Bayern Münih33
3

1971-72
Bayern Münih34
6

1972-73
Bayern Münih34
6

1973-74
Bayern Münih34
5

1974-75
Bayern Münih33
1

1975-76
Bayern Münih34
5

1976-77
Bayern Münih33
3

1977
New York Cosmos
15
4

1978
New York Cosmos27
8

1979
New York Cosmos12
1

1980
New York Cosmos26
4

1980-81
Hamburg
18
0

1981-82
Hamburg
10
0

1983
New York Cosmos25
2

Liglere Göre İstatistik
  • Batı Almanya: 424 maç, 47 gol
  • ABD: 105 maç, 19 gol
Milli Takım İstatistiği
  • 103 maç, 14 gol
Tüm Maçlar Dahil İstatistik
  • 529 maçta, 66 gol

Şampiyonluklar / Kupalar
  • Batı Almanya Millî Takımı ile 1 kez FIFA Dünya Kupası (1974)
  • Batı Almanya Millî Takımı ile 1 kez UEFA Avrupa Şampiyonluğu (1972)
  • Batı Almanya Millî Takımı ile 1 kez FIFA Dünya Kupası Finali (1966)
  • Batı Almanya Millî Takımı ile 1 kez FIFA Dünya Kupası Üçüncülüğü (1970)
  • Batı Almanya Millî Takımı ile 1 kez UEFA Avrupa Şampiyonası Finali (1976)
  • Bayern Münih ile 3 kez Şampiyon Kulüpler Kupası (1973-74, 1974-75, 1975-76)
  • Bayern Münih ile 1 kez Kupa Galipleri Kupası (1966-67)
  • Bayern Münih ile 1 kez Kıtalararası Kupa (1975-76)
  • Bayern Münih ile 4 kez Almanya Şampiyonluğu (1968-69, 1971-752, 1972-73, 1973-74)
  • Bayern Münih ile 4 kez Almanya Kupası (1965-66, 1966-67, 1968-69, 1970-71)
  • Hamburg ile 1 kez Almanya Şampiyonluğu (1981-82)
  • Cosmos ile 4 kez ABD Şampiyonluğu (1977, 1978, 1980)
Kişisel Başarılar
  • 2 kez Avrupa'da Yılın Futbolcusu Ödülü (1972, 1976)
  • 2 kez Avrupa'da Yılın Futbolcusu Ödülü İkincisi (1974, 1975)
  • 1 kez FIFA Dünya Kupası'nın En Değerli Oyuncusu (1974)
  • 1 kez FIFA Dünya Kupası'nın En İyi Genç Oyuncusu Ödülü (1966)
  • 3 kez FIFA Dünya Kupası Altın 11 Seçimi (1966, 1970, 1974)
  • 2 kez UEFA Avrupa Kupası Altın 11 Seçimi (1972, 1976)
  • 4 kez Batı Almanya'da Yılın Futbolcusu Ödülü (1966, 1968, 1974, 1976)
  • 1 kez ABD'de Yılın Futbolcusu Ödülü (1977)
  • 1 adet FIFA Şeref Madalyası (2004)

Ferenc Puskas 

 Efsane Futbolcular (No:6)
"DÖRT NALA KOŞAN BİNBAŞI"

(Doğum tarihi: 2 Nisan 1927. Budapeşte, Macaristan)
(Ölüm tarihi: 17 Kasım 2006. Budapeşte, Macaristan)
(Forvet Arkası, İkinci Santrafor, Oyun Kurucu)

Doğum adı "Ferenc Purczeld Biro" olan bu futbolun büyük ismi soyadı kanunundan sonra Puskas olarak soyadlandırılmıştı. Böylece Ferenc Puskas isminin şöhreti de yayılmaya başladı. Real Madrid ve Macar milli takımının sembol isimlerinden birisi olan Ferenc Puskas, bir çok otorite tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en iyi on oyuncusundan birisi olarak görülüyor. 2004'ün, Mart ayında, FIFA'nın yüzüncü yıl dolayısıyla Pelé'ye yaptırdığı "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesinde yer almaktadır.

Macaristan adına 84 Milli maçta 83 gol kaydeden bu sembol oyuncu daha sonra İspanya milli takımında da oynamıştır. İspanya ve Macar liglerinde 529 maçta 514 gol kaydetmiştir.

"Topa bir kez vurur, iki gol atardı!" / Zoltan Czibor
(Macar milli takımından arkadaşı)



Futbola Başlangıç
10 yaşındayken babası
"Purczeld Biro" olan soyadını "Puskas" olarak değiştirmişti. O yıllarda babası onu oturdukları kasabanın takımı olan Kispest'e "Miklos Kovacs" takma adıyla yazdırmıştı. Çünkü 12 yaşına gelmeden kimse futbolcu olamıyordu. Kaldı ki babasının ta kendisi de Kispest kulübünde teknik direktörlük yapıyordu. Gazetelerden okuduklarıyla Arsenal'in hayranı olan; kadrosundaki Tony Drake ve Zamora gibi futbolculara imrenerek büyümeye başlayan Ferenc, Kispest genç takımında iyi performans göstermeye başladı ve 1943 yılında Nagyvarad'a karşı oynadığı maçla as takıma kadar yükseldi.

1947 yılında antrenör Bela Guttmann ile ilk 11 seçimi konusunda yaşadığı tartışma sonucunda ise Guttmann takımdan ayrıldı. Bu Puskas'ın ne kadar yıldız sayıldığının bir göstergesiydi. O Guttmann daha sonra Benfica ile Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandı. Bu kavga olmasa belki de 60'lardaki Benfica efsanesi olmayacaktı.

1949 yılında Macar Savunma Bakanlığı, ordu adına takıma el koydu ve kulüp adını Honvéd olarak değiştirdi. Milli takımın da antrenörü olan ateşli Sosyalist Gusztav Sebes'in isteğiyle Honvéd'e el koyulduğu sonradan açıklandı. Bu olay sonucunda oyuncular da asker sayılmaya başlandı ve rütbeler kazandılar. Hatta çok iyi oynadığı için Puskas'a binbaşı rütbesi lâyık görüldü. O günden sonra Macaristan'da "Dört Nala Koşan Binbaşı" olarak anıldı. Honvéd iyi oyuncuları kadrosunda toplamak için yüksek subayların beğendiği pek çok oyuncuyu askeriyeye çağırdı ve dolaylı yollardan kadrosuna kattı. Ferençvaroş'tan Sandor Koscis, Zoltan Czibor ve Lazslo Budai, Vasas'tan Gyula Lorant ve kaleci Gylua Groscis da bu yolla (haksız da bir şekilde) Honvéd'e katıldılar. Bu üçlü Honved'e 5 lig şampiyonluğu yaşattı (1949-50, 1950, 1952, 1954, 1955). Puskas da dört sezon gol kralı oldu (1947-48 /51 gol , 1949-1950 / 31 gol, 1950 /25 gol, 1953 /27 gol). Üstelik 1947-48 sezonunda tam 51 gol kaydetti ve Avrupa Gol Kralı oldu. Ayrıca Puskas 1952 ve 1953'te FIFA tarafından "Dünya'da Yılın Futbolcusu" ödülü seçildi.

"Paslarını sanki eliyle atıyormuş gibiydi. Her şeyi yapabilirdi." / Francisco Gento (Real Madrid'ten takım arkadaşı)

Kudretli Macarlar'ın Doğuşu
Puskas ilk milli maçında 18 yaşındayken, 2 Ağustos 1945'te çıktı. Avusturya 5-2 mağlup edilirken Puskas da bir gol attı. 1947'de grup usulü oynanan Balkan Kupası'nı kaldıran Macaristan'ın efsanesi de burada başlayacaktı. Bu kupada Balkanların kuvvetli ekibi 9-0 yenerek büyük dikkat çekmişlerdi. 1950'de bir yenilgi alan takım, bundan sonra uzun süre yenilmeyecekti.

1952 yılında Macaristan Helsinki'deki olimpiyatlara katılmaya hak kazandı. Bu dönemde Demir Perde ülkeleri de olimpiyatlarda altı takımla temsil edilecekti. İlk defa olimpiyatlara bu kadar yoğun bir katılım vardı. Macaristan eleme turunda Koscis ve Czibor'un golleriye Romanya'yı 2-1 yendi. İkinci turda ise İtalya'yı 3-0 ile geçtiler. Çeyrek finalde rakip; ülkemiz Türkiye'ydi ve tam 7-1 yenildik. Puskas da iki golü kalemize göndermişti. Yarı finalde İsveç'i 6-0 yenen Macaristan yine tüm dikkatleri üzerinde topladı. Finalde Yugoslavya ile karılaştılar ve 2-0 kazanarak Olimpiyat altın madalyası kazandılar. Takım 5 maçta 20 gol attı. Böylece "Kudretli Macarlar" olarak anılmaya başladılar.

Bu başarının ardından, 1953'te futbolun beşiği İngiltere'de milli maça çağırıldılar. (Bknz: Yukarıdaki resim) Kibirli İngilizler "şişko çocuğun (Kaptan Puskas'ı kastederek) takımını dolma yapacağız" diye dalga geçerken, Puskas ve arkadaşları hem 1953'teki ilk maçta hem de 1954'teki rövanşta İngiltere'yi yendiler. Hem de 6-3 ve 7-1'lik farklı sonuçlarla. Bu 7-1'lik skor hâlâ İngiltere'nin aldığı en ağır yenilgi olarak kayıtlardadır. Her iki maçta da Puskas 2 gol kaydetti. Üstelik bir golü de dalga geçer gibi topukla atmıştı.

"Wright onun üstüne koşarken, adeta yanıltıcının üstüne giden bir torpido gibiydi." / Topukla golü anlatan İngiliz gazeteci Geoffrey Green


Orta Avrupa Kupası Şampiyonluğu

1927 ve 1960 yılına kadar devam eden bir UEFA organizasyonu Orta Avrupa Kupası'ydı. Lig olarak oynanan bu kupada lider olan Şampiyon oluyordu. Macaristan, İtalya, Avusturya, Çekoslovakya, İsviçre ve Yugoslavya gibi dönemin en kuvvetli Avrupa takımları turnuvaya katılıyordu. 48'de başlayan ve 53'e kadar süren turnuvada Puskas'ın yoğun gayretleriyle takım İtalya'yı 3-0 yendiği maçta kupayı kaldırdı. Ayrıca daha sonra Rinus Michels'in deneyeceği adı konulmamış Total Futbol'un tohumlarını atan Macaristan milli takımı bu turnuvada gol kralını da kendi takımından çıkardı. Ve evet, o gol kralı 10 gol kayededen Puskas'tı.



"Futbola dair bir altıncı hissi vardı. Bin çözüm olsa, bin-birinciyi bulurdu." / Nandor Hideguti (Macar Milli Takımından arkadaşı)




1954 Dünya Kupası
1954 belki de Macar futbolu için dönüm noktalarından biriydi. Takım elemeleri kolay geçti ve Dünya Kupası'na katıldı. Büyük favorilerden biriydiler. İlk turda Batı Almanya, Türkiye ve Güney Kore ile aynı gruptaydılar. Güney Kore'yi 9-0, Almanya'yı 8-3 yendiler. İkinci maçta Puskas sakatlandı ve uzun süre oynamadı. Nedense o günün kurallarına göre sadece gruptan iki takımla oynanıyordu. Çünkü üçüncü ile oynandığında tarih çok ileri atılıyordu. Türkiye Almanya'ya 4-1 yenilmesine rağmen, Güney Kore'yi 7-0 yendi. Batı Almanya ile eşit puana geldi. Bu yüzden play-off maçı oynadı ve 7-2 kaybetti.

Macarların çeyrek finaldeki rakibi Brezilya'ydı. Üç kırmızı kartın çıktığı maçı 4-2 kazandılar. Puskas'ın sakatlığının üzerine, bir de Lobont'un cezası eklenince yarı finalde bu iki oyuncudan yoksun olarak Uruguay ile karşılaştılar. Onları da 4-2 yendiler ve finale kaldılar.

İsviçre'nin Bern kentinde final maçına çıktılar. Rakip Batı Almanya'ydı. Tribün desteği Macarlardaydı çünkü Batı Almanya Avrupa halklarına kendilerine çok acı çektiren Hitler'i hatırlatıyordu ve Hitler hemen hemen hepsiyle savaşmıştı. 64,000 insan Macarları destekliyordu ama ağır da yağmur yağıyordu. Almanların işine gelmişti bu. Kaptanları Fritz Walter'in yağmurda daha iyi oynadığını düşünüyorlardı.

Macar milli takımında Puskas sakatlığı tam geçmemesine rağmen oynamak istedi ve maça ilk 11'de başladı. Daha altıncı dakikada takımını 1-0 öne geçiren golü de attı. Macarlar oyuna hızlı başlamıştı. İkinci gol de 8. dakikada Czibor'dan geldi. Macaristan 2-0 öndeydi. Almanya da karşı koymaya başladı ve 10. dakikada Morlock skoru 2-1'e getirdi. Taraftarlar dört dakikada üç gol izlemişti. 18. dakikada Rahn durumu eşitledi. Ondan sonra maç temposu biraz düşmeye başladı. İki taraf da goller kaçırdı ve etkili ataklar geliştirdi. Yine de biraz daha etkili olan taraf Macarlardı. Batı Almanya kalecisi Turek geçit vermiyordu. Bitime altı dakika kala "Patron" lakaplı Rahn üçüncü golü Almanya adına yazdırdı. Daha sonra Puskas'ın attığı bir gol de tartışmalı bir ofsayt kararıyla sayılmayınca maç 3-2 bitti. Böylece Macaristan hem kupayı hem de 4 yıl süren 32 maçlık yenilmezlik serisini kaybetti. Günümüzde dahi Macar milli takımı bu rekoru elinde bulundurmaktadır. Ayrıca bu final Macaristan'ın 2. Dünya Kupası finaliydi ve yine kupaya ulaşamamış oldular.

"Macar milli takımında atak yaparken hepimiz atağa kalkar, defans yaparken hepimiz defansa dönerdik. Total Futbol'un prototipi bizdik."

Dünya Turu
Puskas, Honvéd ile beraber 1954'te İngiltere Şampiyonu Wolverhampton ile bir gösteri maçı yaptı. Devreyi 2-0 önde kapamalarına rağmen 3-2 kaybettiler. Bu maç herkesin aklına bir fikir getirdi: "Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası"...

1955 yılında Honved ilk turnuvaya katıldı ama başarılı olamadı. 1956 yılında ise Puskas'ın Honvéd'i ikinci kez katıldığı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ilk turunda Athletic Bilbao ile eşleşmişti. Deplasmanda 3-2 kaybettiler. O sırada Sovyetler Birliği, Macaristan işgal etti. Oyuncular toplandılar ve Macaristan'a dönüp maçı ertelediler ve Atletico'yu Brüksel'de Heysel stadında oynanacak rövanş maçına ikna ettiler. Maçta kaleci Groscis sakatlanıp çıktı ve takım maçı 10 kişi oynamak zorunda kaldı. (O zamanlar oyuncu değişikliği kuralı yoktu.) Maçta 3-3 berabere kalıp elendiler. Ama artık Macaristan'a dönmek istemeyen oyuncu sayısı da fazlaydı. Kendi aralarında tartışıp bir karar verdiler: Dünya turnesine çıkacaklardı. Kulüp İtalya, Portekiz, İspanya ve Brezilya gibi ülkelere gidecek ve gösteri maçları yapacaktı. FIFA ve Sovyet kontrölündeki Macaristan Futbol Federasyonu'nun itirazlarına rağmen takım tura çıktı. Tur dahilinde Real Madrid ile 5-5 berabere biten ve Barcelona karşısında 4-3 kazanılan maçlar turun utunulmaz maçları oldular. Flamengo ve Botafogo'nun da yer aldığı bir turnuvaya katıldılar. Bu turnuvanın ardından birçok oyuncu kulüple yollarını ayırdı ve Macar Ligi'ndeki Honvéd efsanesi sona erdi. (Ancak 1980'de toparlandılar ve 93 yılına kadar sekiz şampiyonluk kazandılar.) Ama Honvéd onu hep hatırladı ve saygı olarak 10 numaralı formayı emekliye ayırdı.

1956 yılında Macar milli takımı ile Türkiye karşısında da oynadı. Hani bizim 3-1 kazandığımız şu maç! Bu maçla Macarların yeni başladığı 18 maçlık yenilmezlik serisi de bitti.

"Bence iyi bir oyuncu topu ayağına aldığı an, en az üç noktayı gözüne kestirebilecek vizyona sahip olmalı. Ama Puskas gözüne hep beş tane kestirirdi."
- Jeno Buzanszky (Macar milli takımından arkadaşı)



Real Madrid'e Transfer ve 2 kez Şampiyon Kulüpler Zaferleri
Macaristan'a dönmek istememesinden sonra FIFA'nın onay vermediği tura çıkan takımda yer alan Puskas diplomatik engellerle karşılaştı. Bu yüzden İspanya'ya geldi ve Espanyol formasıyla resmi olmayan birkaç maça çıktı. Çok geçmeden Juventus ve Milan'dan teklifler geldi. Tam Milan ile anlaşmışken ve İtalya'ya gidecekken, FIFA'dan iki yıl men cezası aldı. FIFA tura çıkan Honvéd takımı illegal görmüş ve oyuncuların illegal eylemde bulunduklarına karar vermişti. Sonra bir müddet Avusturya'da yaşadı ve tekrar İtalya'ya döndü. İtalya'da resmi olmayarak bazı kulüplerde futbola devam etti. Büyük takımlar ilerleyen yaşı ve birkaç kilo alması nedeniyle kendisini düşünmediler. 1958'de Manchester United'ten transfer teklifi aldı. O zamanlar "Münih felaketi" diye adlandırılan uçak kazası nedeniyle takımın büyük çoğunluğu hayatını kaybetmişti. Ama İngilizce bilmediği için antrenör Jimmy Murphy kararından caydı. Ama birkaç ay sonra Honvéd yıllarından tanıdığı dostu Emil Östreicher'ın aracılığıyla (Real Madrid'in o zamanki sportif direktörü) Real Madrid kendisiyle ilgilendi ve Puskas 31 yaşındayken hayatında yeni bir sayfa açtı. Bu transfere kadar geçen 18 aylık sürede, karısı ve çocukları işgal sırasında eski bir subay olduğu için öldürüldüğünü bile sanmışlardı.

Real Madrid'te sembol olacak kadar iyi işler becerdi. İlk sezonunda (1958-59) dört kere hat-trick yaptı. Puskas ise 24 maçta 21 gol kaydetti ama takım sezonu şampiyon bitiremedi ve ikinci oldu. Yine de bir önceki sezonun Şampiyon Kulüpler Kupası Şampiyonu olarak kupaya tekrar katıldılar. Puskas yarı finale kadar iyi maçlar çıkardı, goller attı. Yarı finalde Atletico Madrid'e karşı oynanan ikinci maçta sakatlandı ve finali kaçırdı. Takımı yine de onsuz da olsa kupayı kazanmayı bildi. Puskas finalde oynamamasına rağmen takımın dördüncü kez üst üste kupayı almasına büyük katkılarda bulundu. Madrid taraftarı ona "Küçük Topatar" lâkabını takmıştı; Puskas kaleleri top ateşine tutuyordu çünkü. Şimdi "fazla" kilolaları yüzünden onu transfer etmeyenler eminim dövünüyordu. Ve bir dipnot olarak o sezon Real Madrid Beşiktaş'ı kupadan elemiş ve Türk futbolseverler onu canlı izleme şansı bulmuştu.

59-60 sezonunda takım yine şampiyonluğu Barcelona'ya kaptırdı ve yine ikinci oldu. Puskas bu sefer 25 maçta 28 gol attı ve gol kralı oldu. Yine bir önceki sezonun şampiyonu olduğundan Şampiyon Kulüpler Kupası'na direk katıldı. İlk turda Juenesse Ech'i iki maçta toplam 12 gol atarak elediler. Çeyrek finalde Fenerbahçe'yi eleyen Nice ile karşılaştılar ve ilk maçta 3-2 yenilmelerine rağmen, ikinci maçta 4-0 yenerek elediler. Yarı finalde rakip ezeli rekabetin diğer ayağı Barcelona'ydı. İlk maçı Puskas'ın 1 ve Di Stefano'nun 2 golüyle 3-1 kazandılar. İkinci maçta ise aynı skor vardı. Puskas'ın 2 golü ve Gento'nun 1 golüyle Real finaldeydi yine. İskoçya'daki finalde Frankfurt ile karşılaştılar ve gol yağmuru oldu. Di Stefano'nun 3, Puskas'ın ise tam 4 gol attığı finalde Real Madrid, rakibini 7-3 yendi. Bu galibiyetle kupa beşinci kez üst üste Real'in oldu. Aynı sene takım Penarol'ü 0-0 ve 5-1'lik skorlarla geçerek ilk kez düzenlenen Kıtalararası Kupası'nın da sahibi oldu. Puskas ise sene sonunda "Avrupa'da Yılın En İyi 2. futbolcusu" seçildi. Önünde Barcelona'lı Luis Suarez vardı. Böyle başarılı bir sezonun ardından ödülü alamaması ilginçtir.

1960-61 sezonunda ise Real bu sefer şampiyonluğu kazandı. Puskas Elche karşısında tam 5 gol kaydederek rekor kırdı. Sezonun ilk yarısındaki Elche maçında da 4 gol atmıştı. Ligde 28 maçta 27 gol attı ve yine gol kralı oldu ama Şampiyon Kulüpler Kupası'nda daha ilk turda Barcelona ile eşleştiler ve bu kez elendiler.

1961-62 sezonunda da Real şampiyonluğu kazandı. Puskas 23 maçta 20 gol attı ama gol krallğını Zaragoza'da oynayan ve 25 gole imza atan Perulu Seminario'ya kaptırdı. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ise tekrar başarılı ilerlediler. Sırayla Vasas, Boldklubben 1913, Juventus ve Standart Liege'yi eleyerek finale kaldılar. Finalde rakipleri Eusubio'lu Benfica oldu. Real Madrid 17 ve 23. dakikalarda Puskas ile 2-0 öne geçti. Nitekim skoru koruyamadı ve dakika 34'ü gösterdiğinde skor 2-2 olmuştu. Puskas bir kez daha sahneye çıkıp golünü attı ve Real'i öne geçirdi. Ama 61'de Benfica'lı Coluna skoru eşitledi. Eusubio bundan sonra 65 ve 68'inci dakikalarda iki gol daha attı. Benfica maçı 5-3 kazandı ve kupayı evine götürdü. 35'lik Puskas'ın hat-trick'ine rağmen Real ilk kez bir finalden eli boş döndü.

"Macaristan'da kariyerini başarılarla doldurmuştu, İspanya'da Real Madrid'le bunu tekrarladı. Sadece dünya çapında oyuncu olduğundan değil, hayallerin krallığından geldiği için bu başarı." / Gyula Groscis (Macar milli takımından arkadaşı)

Real'le üçüncü kez üst üste Şampiyonluk
ve İspanya ile 1962 Dünya Kupası
62-63 sezonunda Real İspanya'da üçüncü kez üst üste şampiyon oldu. Puskas yine Di Stefano ile birlikte takımın yıldızıydı. 30 maçta 26 gol kaydetti ve üçüncü kez gol kralı oldu. Daha ön elemede Anderlecht'e yenildiler ve Şampiyon Kulüpler Kupası'ndan elendiler.

Aynı sezon İspanya vatandaşlığını alan Puskas'ın İspanya milli takımında oynayabileceğine karar veren FIFA, onun Dünya Kupası'na İspanya kadrosunda gitmesine engel olmadı. Real'den Arjantin'li takım arkadaşı Di Stefano için de aynı karar çıktı ve iki isim İspanya milli takımıyla kupaya katıldı. Real, Barcelona ve Atletico'dan oluşan kadro; Brezilya, Çekoslovakya ve Meksika'nın yer aldığı grupta sadece bir galibiyet aldı (Meksika'ya karşı 90'ıncı dakikada bulduğu golle 1-0) ve grubunu son sırada tamamladı. Puskas üç maçta da forma giydi ama gol atamadı. Daha sonra sadece bir kez daha İspanya milli takım forması giydi ve 4 kez milli olarak İspanya milli takım defterini kapadı.

"Topu sol ayağına aldığında, benim elimle kontrol edebildiğimden daha iyi kontrol ediyordu."
- Alfredo Di Stefano (Real Madrid'ten takım arkadaşı)

Yollar ayrılsa da, dostluklar ayrılmaz. (Puskas Madrid'te, Di Stefano Espanyol'da)


Yine Real, Yine Finaller
63-64 sezonunda Real dördüncü kez üst üste İspanya şampiyonu oluyordu. Puskas ezeli rakip Barcelona'ya iki maçta da hat-trick yaptı. 25 maçta 20 gol kaydetti ve dördüncü gol krallığını elde etti. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ise yine finale kaldılar. Sırasıyla önelemede Glasgow Rangers, 1. turda Dinamo Bükreş, çeyrek finalde Milan ve yarı finalde FC Zürih'i elediler. Finalde ise rakip Inter'di. İyi defans yapan İtalyanlar buldukları fırsatları iyi değerlendirince (Real Madrid 5 forvetle oynadı o gün!) maçı 3-1 kazandılar ve kupayı evlerine götürdüler. Real ikinci kez finalde kaybetti.

64-65 sezonunda Puskas sakatlığı yüzünden fazla forma giymedi. Buna rağmen 19 maçta 11 gol attı. Real yine şampiyon oldu. Bu takımın beşinci kez üst üste şampiyonluğuydu. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda çeyrek finale kadar çıktılar ve iki sene önce finalde yenildikleri Benfica'ya tekrar yenildiler ve kupaya veda ettiler.

65-66 sezonunda takım ligde şampiyonluğu Atletico Madrid'e kaptırdı ve ikinci oldu. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ise ilerleyiş sürecekti. Ön-elemede Feyenoord, ilk turda Kilmanrock, çeyrek finalde Anderlecht, yarı finalde Inter, Real'in rakipleri olarak kupaya veda ettiler. Finalde ise Real Madrid'in rakibi Sırpların yükselişteki takımı Partizan oldu. Real maçı 2-1 kazandı ve 6. kez Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kaldırdı. Puskas ligde sadece 8 maç oynamış ve 4 gol atmıştı. Aldığı kilolalar ve geçen sene geçirdiği sakatlık onu bitirmişti. Zaten yaşı da ilerlemişti. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda da fazla oynamadı. Sadece ön-eleme turundaki iki Feyenoord maçında forma giydi ve beş gol attı. Diğer maçlarda oynamadı ama genç jenerasyonun saygı duyduğu ve dinlediği bir isim olduğundan takım üzerine emeği vardı ve sözü geçiyordu. 66-67 sezonunda hiç maça çıkmadı. 30 Haziran 1967'de 39'unda futbolu bıraktı.

Puskas, Real'de 8 sezon boyunca 180 lig maçı oynadı, 156 gol attı. İlk altı sezonunda 20'nin üzerinde gol attı ve dört kez İspanya Gol Kralı oldu. Real ile beş kez arka arkaya şampiyonluk yaşadı. Bir kez de İspanya Generali Kupası'nı kazandı. (Bugünkü Kral Kupası; o zaman başta diktatör Franco olduğundan dolayı General olarak değiştirilmişti.) Real'le Avrupa Kupalarında 39 maça çıktı ve 35 gol kaydetti.

"Bugünün yıldızlarıyla kıyaslanınca, özel hayatında gayet bizden biriydi. Mahallenin çocuklarına oynasınlar diye toplar hediye ederdi. Oldukça mütevazı bir yaşam tarzı vardı." / Olalla Maranon (Madrid'teki komşusu)



Teknik Direktörlüğü
1967 yılında İspanyol takımı Hercules'te çalışırken, aynı sezon ABD'ye gitti ve San Francisco Golden Gate Gales'in başına geçti. 1968 Kanada takımı Vancouver Royals ile anlaştı. Sezon ortasında Alaves'e geldi ve 1970'te Panathinaikos'un başına geçti. Puskas, teknik direktör olarak en büyük başarısını işte burada: Yunanistan takımı Panathinaikos'da kazandı. 1970-71 sezonunda takımı Şampiyon Kulüpler Kupası'nda finale kadar taşıdı. Kaptan Domazos ve Puskas'ın liderliğindeki Panathinaikos; Jeunesse Esch ve Slovan Bratislava eledikten sonra çeyrek ve yarı finalde deplasmanda attığı gol fazlasıyla finale çıktı. Elediği rakipler Everton ve Kızılyıldız'dı. Kızılyıldız'ı 4-1 geriye düştükleri maçta skoru 4-4'e getirerek elemişlerdi. Wembley'deki finalde ise rakip daha sonra kupayı üç kez üst üste evine götürecek olan Johan Cruijff'lu Ajax'tı. Takım 2-0 kaybetti. Bu final Panathinaikos tarihindeki tek Avrupa Kupası finali oldu. 71-72 sezonunda takımı yine şampiyon yapmayı başardı. Geri kalan iki sezonda şampiyonluk gelmedi ve 1975 yılında Ferenc, yine İspanya'nın yolunu tuttu ve Real Murcia'nın başına geçti. 75-76 sezonunda ise Şili'ye göçtü ve Colo Colo'yu çalıştırdı. Ardından 76 ve 77 yıllarında Suudi Arabistan milli takımının başına geçti. 78-79 sezonunda ise AEK ile tekrar Yunanistan Ligi'ne dönüş yaptı. Sezon sonunda bu takımdan da ayrılarak Mısır takımı Al Masri'nin başına geçti. 1979-85 arasında takımın başında ufak çaplı başarılar kazandı. 85-86'da ise durak Paraguay'ın Club del Sol América takımıydı. Devre arasında görevi bırakıp aynı ligde yer alan Cerro Porteno ile anlaştı. Burada da başarısız olunca 89'a kadar kulüp çalıştırmadı. 1989'da Yunanlıların vefası yine kendini gösterdi ve Puskas Yunanlıların kurduğu ve Avustralya Ligi'nde yer alan South Melbourne Hellas takımına geçti. 1991'de Avustralya Ligi şampiyonluğu kazandılar. 1992 Macar Futbol Federasyonu'nda asbaşkanlık yaptı. 1993 yılında kaçınılmaz olan ve her Macar'ın gönlünde yatan şey oldu: Puskas, Macar milli takımının başına geçti. Macar milli takımı artık "Kudretli Macarlar" olarak anılmıyordu. Takım Dünya Kupası elemelerini geçemedi ve grubunda Yunanistan, Rusya ve İzlanda'nın ardında 4. oldu. Puskas sadece 4 maç takımın başında kaldı ve sadece 1 galibiyet alabildi. Diğer maçlardan da yenilgiyle ayrıldı. Antrenörlük yaşamını da bu noktada noktaladı.

"Charlton, Law ve Puskas ile beraber Avustralya'da bir futbol akedemisinde ders veriyorduk. Gençler ona pek saygı göstermedi. Kilosu ve yaşıyla alay ettiler... Sonra hocalardan biriyle iddiaya girmelerini önerdik. İddia aramızdan biri kalenin üst direğine arka arkaya 10 kez vurabilir mi diyeydi. Elbette en ihtiyar ve şişman olanımızı seçtiler. Law onlara bu ihtiyar şişkonun kaç kere direğe vurabileceğini tahmin ettiklerini sordu. Çoğu beşten az dediler. Ben ise 10 dedim. İhtiyar şişman hoca topun başına geldi. Ardı ardına 9 kez topu üst direğe yolladı. Onuncu atışta topu şöyle bir kepçeledi, iki omzunda ve başında sektirdi, sonra topuğuyla vurup üst direği vurdu. Çoçuklar şaşkın şaşkın bakıyordu. Sonunda biri "o kim" diye sordu. Siz ona "Bay Puskas" diyeceksiniz dedim... / George Best (Efsanevi Manchester United'li futbolcu)


Futbol Dışında
Başarılarla dolu olan futbolculuk ve mâkul sayılabilecek bir antrenör kariyerinin dışında Puskas, yetiştiği ülkenin de etkisiyle sol görüşlere sahip bir insandı. Yine de iyi bir profesyoneldi. Sağcı General Franco ile yakın ilişkileri olan Real Madrid'te oynaması bunun bir göstergesi. Ayrıca bu dönemde bir tek bile siyasi olaya, habere, yoruma karışmamamış olması da bir başka gösterge.
Bir başka Macar milli futbolcu Jozsef Bozsik'le de çocukluk arkadaşılar. Bozsik ondan daha büyük olduğu için ona "Küçük Kardeş" dermiş. Puskas'a göre top onun şans tılsımıydı. Bu sayede gol kralı oluyor ve başarılar kazanıyordu.

Kendisi şu an ülkesinde adına stadyumlar olan milli bir kahraman. 1981'de 25 yıl aradan sonra Macaristan'a ilk kez bir hazırlık maçı için döndüğünde tüm bilet satılmış ve talep stadyum kapasitesinin 5 katına çıkmıştı. Ölene kadar en yakın arkadaşı olarak gördüğü kişi ise Real Madrid'ten takımı arkadaşı Alfredo Di Stefano'ydu. Puskas'ın 75'inci doğum gününü bile birlikte kutladılar. En büyük zevklerini ise yemek ve içmek olarak anlatıyor. "Fazla kırmızı şarap içer ve baharatlı şeylere bayılırdı" diyor Alfredo Di Stefano. İkilinin arası Real'e ilk geldiklerinde biraz açıkmış. İkisi de takımın yıldızı, ikisi de gol kralı adayı. Fakat sonra Puskas bir maçta, müsait olmasına rağmen golünü Di Stefano'ya attırmış ve müthiş dostluk kurulmuş. Di Stefano'ya göre ruh ikizi.

Kendisinin mutlu bir evliliği ve bir kızı vardı. Daha sonra iki torun sahibi olma keyfini de yaşadı. Antrenörlük yılları sona erdikten sonra, 2001'de Budapeşte'ye taşındı. 2003 yılında FIFA tarafından "FIFA Şeref Madalyası"na lâyık görüldü. Bu sırada alzheimer ile boğuşuyordu. Hastalıkla mücadele etmek için birçok başarı simgesini satmak zorunda kaldı. Buna 1954 Dünya Kupası'nda kazandığı Altın Ayakkabı ve Olimpiyat madalyası da dahil. Daha sonra FIFA tarafından tedavisi üstlenildi ama tedavi pek başarılı olamadı. 17 Kasım 2004 Cuma günü, yerel saatle 06:00'da efsane Ferenc Puskas 79 yaşındayken, hasta yatağından kalkamadı ve hayata gözlerini yumdu. O gün ülkesinde resmi yas ilan edildi. Cenaze töreni için yaklaşık 1 milyon dolar harcandı. Beckenbauer, Di Stefano, Michel Platini, Sepp Blatter, Bobby Charlton ve daha birçok isim cezaneye katıldı. Ve bugün, ölümünün ikinci yıl dönümünde ben onu bu satırla anıyorum...

Bu arada 2009 yılında, ustaya saygı olarak Macar yönetmen Almasi tarafından çekilen bir belgesel vizyona girecekmiş. Onu da bekliyorum merakla...

"Yüzyılın En Büyük Macar'ını kaybettik." / Ferenc Gyurcsany (Dönemin Macaristan Başbakanı)


Kişisel Görüşüm

Özetlerden izleyebildiğim ve büyüklerimin yorumlarlarıyla doğrulayabildiğim kadarıyla Puskas müthiş bir sol ayağa sahip. Kısa boylu ve iri kemikli bir oyuncu olarak, hızlı sayılabilecek bir oyun tarzına da sahip. Kesinlikle yavaş değil. Sağ ayağını ise çok az kullanıyor. Bunun yanı sıra oynadığı ikinci santrafor mevkiînde oyun kurucu görevini de iyi yapıyor, gol olabilecek pozisyonları da çok iyi süzüyor. Füze gibi şutlar çıkardığı için "Küçük Topatar" lâkabını almış. Di Stefano ve Gento ile birlikte oynadığı Real Madrid yıllarına dair birçok maçın özetini izledim. Yaşlandıkça biraz daha otoriter futbol oynamaya başlamış, belli ki kafası da iyi çalışıyor. Tekniği yüksek, bel kıran cinsten çalımlar atıyor. Hava toplarında üstün değil, kafa ile vurulması gereken topları bile göğsüne almak için uğraşıyor. Briyantinli saçları bozulmasın mı diye anlayamadım... Şaka şaka! Efsane oluşu su götürmez gibi görünüyor. Adamı boşu boşuna 40 yaşına kadar oynatmazlar Real Madrid'te. Çalışkan olduğu onu tanıyanlar tarafından anlatılıyor. Şaşılacak bir şey değil zaten, ulaştığı istatistiklerin hakkını veren bir adammış bana göre. Macar değil de Brezilya'lı falan olsa herhâlde bugün Pele'yle, Maradona'yla kıyaslanırdı...







İstatistikler (Oyuncu Olarak)
Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.

Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1943-44
Honvéd (Kispest)
18
7

1944
Honvéd (Kispest)
14
7

1945
Honvéd (Kispest)
20
10

1945-46
Honvéd (Kispest)
33
35

1946-47
Honvéd (Kispest)
30
32

1947-48
Honvéd (Kispest)
32
50

1948-49
Honvéd (Kispest)
30
46

1949-50
Honvéd
30
31

1950
Honvéd
15
25

1951
Honvéd
21
21

1952
Honvéd
26
22

1953
Honvéd
26
27

1954
Honvéd
20
21

1955
Honvéd
26
18

1958-59
Real Madrid
24
21

1959-60
Real Madrid
25
28

1960-61
Real Madrid
28
27

1961-62
Real Madrid
23
20

1962-63
Real Madrid
30
26

1963-64
Real Madrid
25
20

1964-65
Real Madrid
19
11

1965-66
Real Madrid
8
4

Liglere Göre İstatistik (Sadece Lig)
  • Macaristan: 341 maç, 352 gol
  • İspanya: 182 maç, 157 gol

Milli Takım İstatistiği
  • 84 maç, 83 gol (Macaristan ile)
  • 4 maç, 0 gol (İspanya ile)
Tüm Maçlar Dahil İstatistik

  • 608 maçta, 593 gol
  • 221 maçta, 191 gol (İspanya Ligi)
Şampiyonluklar / Kupalar

  • Real Madrid ile üç kez Şampiyon Kulüpler Kupası (1958-59, 1959-60, 1965-66)
  • Real Madrid ile 1 kez Kıtalaraarası Kupa (1959-60)
  • Real Madrid ile 5 kez İspanya Şampiyonluğu (1960-61, 61-62, 62-63, 63-64, 64-65)
  • Real Madrid ile 1 kez Generallik Kupası (1961-62)
  • Real Madrid ile 1 kez Şampiyon Kulüpler Kupası finali (1961-62)
  • Honved ile 5 kez Macaristan Ligi Şampiyonluğu (1949-50, 1950, 1952, 1954, 1955)
  • Macaristan milli takımı ile 1 kez Dünya Kupası Finali (1954)
  • Macaristan milli takımı ile 1 kez Olimpiyat Şampiyonluğu (1952)
  • Macaristan milli takımı ile 1 kez Orta Avrupa Kupası Şampiyonluğu (1953)
  • Macaristan milli takımı ile 1 kez Balkan Kupası (1947)
  • Macaristan milli takımı ile 32 maç yenilmezlik rekoru
Bireysel Başarılar
  • 2 kez "Dünya'da Yılın Futbolcusu" Ödülü (1950-51, 1951-52)
  • 2 kez Şampiyon Kulüpler Kupası Gol Krallığı (1959-60, 1963-64)
  • 4 kez İspanya Gol Krallığı (1959-60, 1960-61, 1962-63, 1963-64)
  • 4 kez Macaristan Gol Krallığı (1947-48, 1949-50, 1950, 1953)
  • 1 kez "Avrupa'da Yılın En İyi 2. Oyuncusu" Ödülü (1959-60)
  • L'Equippe tarafından Avrupa'da Yüzyılın Oyuncusu (xx)
  • "MCF tarafından Yüzyılın Macar Oyuncusu" ödülü (2003)
  • "MCF tarafından Yüzyılın Macar Gol Kralı" ödülü (2003)
  • FIFA Şeref Madalyası (2003)
  • IFFHS tarafından Yüzyılın En İyi Golcüsü (1995)
*MCF: Macar Futbol Federasyonu
*L'Euippe: Fransa'da yayın yapan köklü spor gazetesi

*IFFHS: Uluslararası futbol tarihi ve İstatistikleri Federasyonu

Yazan ve Hazırlayan: Kaan Kavuşan

Marco Van Basten                                                                                           


 Van Basten 80'li yılların en büyük golcüsüydü. Utrecht'te başladığı futbol yaşantısında üne kavuşmasını Ajax sağladı. Milan'da kariyerinin douğuna ulaşan Marco, Hollanda milli takımı ile de başarılarına devam etti. Her zaman sertlikle durdurulmaya çalıştığından sıkça da sakatlıkla karşılaşmıştır. 2004'ün, Mart ayında, FIFA'nın yüzüncü yıl dolayısıyla Pelé'ye yaptırdığı "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" listesinde de yer almaktadır.
 

31 Ekim 1964'te Utrecht'te doğan ve gol yollarındaki zerafeti dolayısıyla bu yüzden "Utrecht Kuğusu" lakabını alan Van Basten, oyunculuk kariyeri boyunca çıktığı 280 lig maçında 218 gol atmış (kulüpler bazında) milli takımı adına da 24 gol kaydetmiş, 3 Kez Avrupa'da, 1 kez Dünya'daYılın Futbolcusu seçilmiş, ülkesinin sembol futbolcuları arasına girmiştir.


"Bir maçta beşten fazla faul yapan otomatik olarak oyundan alınsın. Bunun için ayrı kontejan ayrılsın. Fazla realistik değil, ama doğrusu böyle olur."




Futbola Başlangıç
Daha 7 yaşındayken EDO Den Haag'ın alt
yapısında futbola başlayan Marco, bir yıl sonra 8 yaşındayken ilk transferini yaptı ve Utrecht'e transfer oldu. 10 yıl dehe bu takımın PAF takımında görev alan santrafor 1981 sezonunun başında Ajax"a transfer oldu. Genç bir yetenek olarak umut veriyordu. 1981-82 sezonunun ikinci yarısında ilk maçına çıktı ve ilk golünü de attı. Sezon boyunca başka maça da çıkmadı. O sene Ajax ligi şampiyon bitirdi.


Ajax Kariyeri ve Düzenli Olarak ilk 11 Deneyimi
1982-83
sezonu başladığında antemanlarda göz doldurup goller atan Van Basten ile profesyonel sözleşme imzalandı ve Marco kendini ilk 11'de buldu. Forvetteki arkadaşı ise bir sene öncesinin Avrupa Gol Kralı Wim Kieft'ti. Van Basten o sene zaman zaman kesikyese de 20 maçta forma şansı buldu ve 9 gol attı. Kupa maçları ile beraber sezonu 13 golle kapadı. Ajax yine şampiyon oldu ve Hollanda Kupası'nı da müzesine götürdü. O sezon Hollanda Genç takımı ile Dünya Şampiyonluğu kazandı ve aynı sene ilk kez A milli takımda forma şansı buldu.

1983-34 sezou ise Van Basten'in parladığı sezon oldu. Kendini geliştirmeyi beceren Van Basten 26 lig maçında 28 gol atarak Hollanda Gol Kralı oldu. Ama Ajax
ancak kendine 3. sırada yer bulabildi.

1984-85 sezonu ise yine Van Basten'in Gol Krallığıyla sonuçlanmıştı. 33 maçta 22 gol bulmuş takımını şampiyonluğa taşımıştı.

1985-86 sezonunda ise gücüne güç katmış, 26 maçta tam 37 gol atarak Gol Kralı olmuştu. Sezon içindeSparta Rotterdam'a 6 gol, Heracles'e ise 5 gol birden atmıştı. Yine Avrupa Gol Kralı olmuştu. Buna rağmen Ajax şampiy
onluğu PSV'ye kaptırmış, sadece Hollanda Kupası'nı alabilmişti. Tüm dünyanın dikkatini çeken bu adamla birçok Avrupa kulübü ilgileniyor, büyük meblağları gözden çıkarıyorlardı. Van Basten yine de kulübünde kaldı.

1986-87 sezonunda yine müthiş bir perfo
rmans ortaya koyuyordu. 27 maçta 31 gol atarak yine Hollanda Gol Kralı oldu. O sene Ajax Kupa Galipleri Kupası'nda oynuyordu. Ajax ilk turda temsilcimiz Bursaspor ile karşılaştı. 7-0'la hezimete uğrayan Bursaspor evinin yolunu tutarken, Ajax, Olybpiakos ile eşleşti ve 5-1 kazandı. Çeyrek finaloe Malmö 3-2 ile geçildi ve yarı finalde Zaragoza 6-2 ile kupa dışınde kaldı. Finaldeki rakip Doğu Alman telsilcisi Lokomotif Liepzig'di. Van Basten'in tek golü Ajax'a Kupa Galipleri Kupası'nı getiriyordu. Kupa boyunca 9 maçta 6 gol atarak takımının başarısında başrol oynadı. Sezon boyunca oynadığı 44 maçta 44 gol atmayı becerdi. Artık transfer kesindi. Barcelona, Valencia ve Liverpool gibi takımların tekliflerine rağmen oklar İtalya'yı gösteriyordu. Van Basten, Milan'ın yolunu tutarken, Ajax'ta da yeni bir golcü doğuyorou: "Dennis Bergkamp."



Milan'da İlk Sezon ve 1988 Avrupa Kupası
1987-88 sezonunda Milan Hollandalı gol makinesinden
fazla yararlanamadı. Bileğinden geçirdiği ağır sakatlık yüzünden sadece 19 maça çıkabilen Van Basten sadece 8 gol atabildi. Milan o sene sekiz yıllık bekleyişten sonra şampiyon olmuştu.

Yaz günleri geldiğinde Avrupa Şampiyonası başlamıştı. Hollanda ilk maçında Sovyetlere 1-0 yenilip hayal kırıklığı yaratmıştı. Daha sonra İngiltere'yi Van Basten'in 3 golüyle geçtiler. Bir başka ada takımı İrlanda karşısında ise Kieft'in golüyle 1-0 kazandılar. Michels'in ekibi yarı finalde ev sahibi Batı Almanya'yı 2-1 yenerek finale çıktı. Van Basten'in 88. dakikada attığı gol turn
uvanın kaderini değiştirmişti belki de. Hollanda'nın finaldeki rakibi ilk turda yenildikleri Sovyetler Birliği'ydi. Maçı 2-0 kazanan Hollanda kupayı aldı. Sovyetlerin penaltı kaçırdığı maçta golünü atan Van Basten yine takımını Gullit ve Rijkaard ile beraber sırtlamıştı.


"Cruyff bize işte yeni Cruyff demişti. O anda onun özel bir oyuncu olduğunu anlamıştık zaten."
- Sandro Mazzola, İnter'in efsane futbolcusu






Milan Yılları, Şampiyon Kulüpler Kupası...
87-88 sezonundan sonra, 88-89 sezonunda Van Basten'i başarılar bekliyordu. 26 maçta 19 gol atarak İtalya Gol Kralı oldu. O sene ezeli
rakip İnter şampiyon oldu ama Milan da Şampiyon Kulüpler Kupası'nda iyi gidiyordu. İlk maçta Bulgar temsilcisi Vitocha 7-2 gibi farklı bir skorla geçilmişti. İkinci turda ise Kızılyıldız penaltılarla Milan'a boyun eğdi. Çeyrek finalde Werder Bremen1-0 ile, yarı finalde Real Madrid 6-1 ile aşıldı. Finaldeki rakip yarı finalde Galatasaray'ı eleyen Steaua Bükreş'ti.

Steaua Bükreş'e karşı oynayan Milan maça hızlı başlayarak rakibini şaşırttı. Dakikalar 18'i gösterirken Gullit bir gol attı ve arkadaşlarını rahatlattı. 27 dakikada Van Basten sahneye çıkarak Milan'ın 2-0'lık galibiyetle soyunma odasına gitmesin
i sağladı. İkinci yarıya da hızlı başlayaran taraf Milan oldu. 38'de Gullit bir gol daha kaydetti ve vatandaşından hiç de aşağı kalmamayı düşünen Van Basten 47'inci dakikada skoru ilan etti. Hollandalılardan gelen ikişer gol Nou Camp'ta Milan'a üçüncü Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluğunu getiriyordu.

1989-90 sezonunda ise Milan bir efsaneye takıldı. Diego Armando Maradona ve genç Zola önderliğindeki Napoli lig şampiyonluğunu iki puan farkla kazandı, Milan ise ancak ikinci olabildi. Yine de Van Basten 19 golle Gol Kralı olarak kalitesini göstermeyi bildi. Roberto Baggio ve Maradona gibi iki ismi gerisinde bırakan Van Basten
kalitesini bir kez daha ıspatladı böylece.

Aynı sezon geçen senenin şampiyonu olarak katıldıkları Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ilk turda Helsinki toplamda 5-0 ile, ikinci turda Real Madrid toplamda 2-1 ile, çeyrek finalde Belçika temsilcisi Mechelen toplamda 2-0 ile, yarı finalde
ise Bayern Mühih toplamda 2-2 ile (deplasmanda atılan gol kuralı ile Milan turu geçti) geçildi. Finalde ise rakip bu kupayı daha önce iki kez evine götüren Benfica'ydı. O yıllarda Eusubio ile şahlanan Benfica, bu senelerde ise Pacheco'ya güveniyordu.

Final maçı 90 dakika boyunca dengede gitti. İki taraf da pozisyonları kaçırdı. Tek fark 68. dakikada Rijkaard'ın attığı goldü. Bu gol de zaten Milan'a kupayı getirdi ve takım üst üste ikinci kez Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanmış oldu.

1990 Dünya Kupası ve 1992 Avrupa Şampiyonası
1990 Dünya Kupası Hollanda için pek iyi geçmedi. Avrupa şampiyonu ünvanıyla turnuvaya katılan Hollanda daha ikinci turda Batı Almanya'ya elenerek kupay
a veda etti.

"1988 Avrupa Kupası'nda tam beş kez gol şansı elime geçti ve beşini de attım. 1992 Avrupa Kupası'nda ise beş kez gol şansı geldi ayağıma ama hiçbirini atamadım. Hiçbirini. Şimdi birden bire kötü oyuncu mu oldum? Total futbolun yaratıcısı Rinus Michels kötü taktikler veren bir hoca mı oldu?"


Milan'ın Duraksaması ve Sakatlık Yılları

1990-91 sezonu gelip çattığında Serie A'da Sampdoria fırtınası esiyordu. Pagliuca, Lombardo, Manchini, Cezero ve Vialli'li kadro şampiyonluğu kazandı. O sene Milan da iyiydi
aslında ama anlaşmazlıklar da takımı olumsuz etkiledi. Meselâ Van Basten ile Arrigo Sacchi arasında çıkan tartışmalar sonucunda sezon sonunda Arrigo Sacchi gibi dev bir adam işinden oldu. Van Basten 35 maçta 11 gol atarak son zamanlardaki en sönük performanslarından birini gösterdi. Takım iki senedir üst üste kazandığı Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı finale kadar çıktılar ve rakip Marsilya'ydı. Fakat enteresan bir gelişme oldu ve Milan ışıkların kesilmesini bahane ederek sahadan çekildi ve hükmen mağlup oldu.

1991-92 sezonunda İsveç'in Göteborg takımına 4 gol birden atarak bir Şampiyonlar Ligi maçında tek maçta en çok gol atan oyuncu ünv
anını ele geçirdi. Rekor bugünümüzde dahil kırılamamış ama egale edilmiştir.

Aynı sezon takımın başına geçen Fabio Capello, yeniden gollerini sıralamaya başlayan Van Basten'in katkılarıyla takımını Serie A'da şampiyonluk kazandırarak Milan'a 12. şampiyonluğu kazandırdı. Van Basten 25 golle tekrar İtalya Gol Kralı oldu. Geçen sezon sahadan çekilen takım, bunun cezasını Avrupa Kupaları'nd
an 1 yıl men edilerek aldı. O yüzden 1991-92 sezonunda Milan Avrupa Kupalarından uzak kaldı.

1992-93 sezonuna geldiğimizde Van Basten yine lige iyi bir giriş yaptı ve o sıralarda Avrupa'da Yılın Oyuncusu seçildi. Johann Cruijff ve Michel Platini ile beraber bu ödülü üç kez alan ender oyunculardan birisi oldu. Ligde oynanan Ancona maçında bileğinden sakatlanınca sezonu 15 maçta 13 golle kapadı. Bu ciddi sakatlık yüzünden birçok kez bıçak altına yatmak zorunda kalan Van Basten sezonun sonuna üç-dört maç kala takıma katıldı fakat sakatlığı atlamadığından iyi bir performans sergileyemedi. Yine de takımının Marsilya ile yaptığı Şampiyonlar Ligi finalinde ilk 11'de oynadı. Bu maç Milan forması ile yaptığı son maç oldu.

Bu maçtan sonra iki sene boyunca futbola dönmeye çalışan Marco, sonunda mücadeleden yenik ayrıldı ve 1995 yılında futbolu b
ıraktığı ilan etti.

Futbolu bıraktıktan sonra Bergkamp'ın Arsenal'deki 11 yılını kutlamak için düzenlediği dostluk maçında Ajax Efsaneleri takımında Cruijff gibi başka dönemin, başka bir süper yıldızı ile birlikte aynı formayı giydi. Yine 2006'nın Mart ayında Albertini'nin jübilesinde de forma giydi.

2007'de Sky Sports'un "Kariyerini sakatlıkta kesen en iyi oyuncular" listesinde ilk sırada yer aldı.


Teknik Direktörlük Kariyeri
Milan'daki oyunculuk kariyerini sona erdirdiğinde teknik direktörlüğü düşünmediğini söyleyen Marco Van Basten daha sonra fikrini değiştirip, Hollanda Futbol Federasyonu'nun açtığı te
knik adamlık kursuna gitti. İlk görevinde Ajax ikinci takımında yardımcı antrenörlük yaptı. 2004'te ise ani bir kararla Hollanda Milli takımının başına getirildi. Yardımcı Josip Van Schip, Ajax altyapısında hocasıydı. Milli takımda roller değişti ve Marco başa geçti.

Gelir gelmez güçlü bir teknik adam olduğunu gösterdi. Disipline önem vermesinin yanı sıra Edgar Davids, Clarence Seedorf. Roy Makaay ve Patrick Kluivert gibi isimleri kadrosuna almadı. Gençleşme yoluna giden takıma Babel, Robben, Boulhaurz, Kuijt, Castell
en, Van der Vaart ve Van Pearsie gibi yıldızların önünü açmış oldu böylece. Takım yeni iskeletiyle başarılı oldu ve Dünya Kupası Eleme Gruplarında hiç kaybetmeden Dünya Kupası'na katılma hakkı kazandı. Turnuvada ise gruptan Arjantin ile birlikte çıktılar Portekiz'e elendiler.

2008 Avrupa Şampiyonasında ise Van Nistelrooy ile zaman zaman anlaşmazlık yaşadığı haberleri çıksa da Hollanda güzel futboluyla turnuvanın favorileri arasına girdi. Üç maçında da farklı skorlar alarak herkesin sevgilisi durumuna gelmişti ki, ikinci turda yine çok iyi oynamalarına rağmen çeyrek finalde yine turnuvanın iyi futbol oynayan takımlarından, ki başında bir Hollandalı Gus Hiddink bulunuyordu.

Rusya'ya 3-1 yenilerek kupaya veda ettiler.

Bu turnuvadan sonra bir hazırlık maçında Seedorf'a takıma geri aldı ama Nistelrooy ile olan anlaşmazlıklar dönülmez noktaya gelmişti ve bunun üzerine Nistelrooy, Van Basten milli takım menajeri oldukça milli formayı giymeyeceğini açıkladı. Bunlara karşın federa
syon Van Basten'in sözleşmesini uzatmak istedi ama Van Basten Ajax'ın başına geçmeyi tercih etti fakat takımı ikinci olduktan sonra ön eleme maçında Şampiyonlar Ligi'ne katılamayınca aynı sene istifa etti. Şu sıralarda adı Milan teknik direktörlüğü için geçiyor.


"Soyunma Odası, Cephede Eğlence Dizisinin bir bölümüne dönmüştü."
Avustralya maçında üç oyuncusu sakatlanınca...


Futbolun Dışında
Marco Van Basten profesyonel ve zeki karakteriyle her zaman takdir toplayan bir adam oldu. Teknik direktörlüğünde ve futbolculuğunda benimsediği bu yapıyı özel hayatına da yansıttı. Son derece planlı ve tertipli bir insan, ne de olsa Total Futbol sistematiğinden geliyor.
Eliesbeth Van Cappelleveen ile evli, iki kızı, bir oğlu var. Boş zamanlarında gol oynamayı ve tenis izlemeyi seviyor. Jübelisini yaparken Milan asbaşkanı Adriano Galliani; "Futbol Leonardo Da Vinci'sini kaybetti" demişti.

Kişisel Görüşüm
Marco Van Basten çocukluğumuzda da olsa izleme fırsatı bulduğumuz büyük bir yetenek. Çok çalışkan bir görüntü sergilerdi ve ayrıca ayağına geldiğinde yüzde 90 gol derdiniz. Vuruşları mükemmeldi. Sovyetler'e attığı golü sonradan izledik ama mükemmelliğine diyeceğimiz yok elbette. Milan yıllarında seyretme şansı bulduk 6-7 yaşındaydım herhalde. Babam çok övüyordu izlerken, ben de o zaman hayran olmuştum bu adama. İstatistiksel olarak kullandığı penaltıların %92,38'i gol olmuş bir adam bu. Döneminin Total Futbol'a uyan en iyi oyuncusu olduğunu da söylemem gerek. Hiçbir zayıf yönü olmayan çok yönlü bir adam, nasıl hayran olmazsınız bu adama?


İstatistikler (Oyuncu Olarak)

Kulüp İstatistikleri
Sadece lig maçları göz önüne alınmıştır.

Sezon / Yıl
Oynadığı Kulüp
Maç
Gol

1981-82
Ajax
1
1

1982-83
Ajax
20
9

1983-84
Ajax
26
28

1984-85
Ajax
33
22

1985-86
Ajax
26
37

1986-87
Ajax
27
31

1987-88
Milan
11
3

1988-89
Milan
33
19

1989-90
Milan
26
19

1990-91
Milan
31
11

1991-92
Milan
31
25

1992-93
Milan
15
13

Liglere Göre İstatistik (Sadece Lig)
  • Hollanda: 133 maç, 128 gol
  • İtalya: 147 maç, 90 gol
Milli Takım İstatistiği
  • 58 maç, 24 gol
Tüm Maçlar Dahil İstatistik

  • 172 maçta, 157 gol (Hollanda Ligi)
  • 198 maçta, 125 gol (İtalya Ligi)
  • 370 maçta, 277 gol
Şampiyonluklar / Kupalar
  •  Ajax ile 1 Kupa Galipleri Kupası (1986-87)
  • Ajax ile 3 Hollanda Şampiyonluğu (1981-82, 1982-83, 1984-85)
  • Ajax ile 3 Hollanda Kupası (1982-83, 1985-86, 1986-87)
  • Milan ile 2 Şampiyon Kulüpler Kupası (1988-89, 1989-90)
  • Milan ile 2 Kıtalararası Kupa (1988-89, 1989-90)
  • Milan ile 2 Süper Kupa (1988-89, 1989-90)
  • Milan ile 3 İtalya Şampiyonluğu (1987-88, 1991-92, 1992-93)
  • Milan ile 3 İtalya Süper Kupası (1987-88, 1991-92, 1992-93)
  • Hollanda milli takımı ile 1 Avrupa Şampiyonluğu (1988)
Bireysel Başarılar
  •  1 kez FIFA Dünyada Yılın Futbolcusu (1992)
  • 2 kez World Soccer dergisi Dünyada Yılın Futbolcusu (1988, 1992)
  • 3 kez UEFA Avrupa'da Yılın Futbolcusu (1989, 1990, 1992)
  • 3 kez IFFHS Dünya'da Yılın Futbolcusu (1988, 1989, 1990)
  • 1 kez Altın Ayakkabı (1985-86)
  • 1 kez Avrupa Kupası Gol Krallığı (1988)
  • 4 kez Hollanda Ligi Gol Kralı (1983–84, 1984–85, 1985–86, 1986–87)
  • 2 kez İtalya Ligi Gol Kralı (1989–90, 1991–92)


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder